Güncel Sendika Haberleri

10 Ekim, 2014

AKP POLİTİKALARI ORTADOĞU’YU VE ÜLKEMİZİ SAVAŞA SÜRÜKLEMEKTEDİR

Ortadoğu coğrafyası zor günler geçirmektedir. AKP iktidarının Yeni Osmanlıcı ve emperyalizmin taslaklarını uygulayan dış politikası bu yıkımın ve akan kanın temel gerekçelerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. Sendikamız 1 Ekim günü yaptığı açıklamada, Tezkerenin TBMM’den çıkmasına karşı olan görüşünü ortaya koymuştur. Zira tezkere yoluyla yapılmaya çalışılan Ortadoğu’da akan kanın dindirilmesi değil, sınırların yeniden düzenlenmesidir. Bu anlayış işbirlikçi bir anlayıştır ve Türkiye’nin sürekli bir tehdit içinde yaşamasına neden olmaktadır.

AKP iktidarının dış politikası, özellikle de son yıllarda komşularıyla barışık politik bir duruşun dışına çıkmış ve savaş taraftarı bir görüntüye bürünmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, komşularının sınırlarına, ülke bütünlüğüne saygılı olmalı, komşu devletlerin meşru hükümetlerine karşı uluslararası komplolara girişmemelidir. Daha da önemli olanı asla terör ihraç eden bir ülke konumuna düşmemelidir. Ortadoğu’da akan kan ancak ve ancak ülkelerin ulus ve toprak bütünlükleri korunarak dindirilebilir. “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesinin gereği yerine getirilmelidir. Ortadoğu halklarının çıkarları ABD politikaları ve AKP’nin Yeni Osmanlıcı “stratejik derinliklerinde” değil, ulusal bütünlükler içinde sağlanmalıdır.

Kobani’de yaşananlar da, bir ülkenin toprak ve ulus bütünlüğünün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Bu anlamda Suriye’nin “meşru hükümeti” yok sayılarak emperyalizm güdümlü PYD ve IŞİD’in kavgasından bir sonuç alınması mümkün değildir. Kobani’de bir vahşet yaşanmaktadır ve bu vahşet yalnızca Kobani ile sınırlı değildir. Ortadoğu'da akan kanda terör örgütlerini besleyen emperyal proje kadar, bu projelerden medet uman yerel siyasi figüranların da payı vardır.

Bugün Suriye’nin başına bela edilmiş IŞİD, El-Kaide ve El-Nusra örgütlerinden devşirilmiş bir taşeron terör örgütüdür. IŞİD’in silahlanmasında ve eylem yapmasında yazık ki Türkiye’den yapılan yardımların payı büyüktür. Ülkemiz için bu bir utanç kaynağıdır. IŞİD yoluyla Irak ve Suriye’nin kuzeyi istikrarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Böylece emperyalizm için bir müdahale gerekçesi ortaya çıkartılmakta ve Barzani’nin olası devleti için bir koridor açılmak istenmektedir.

İstikrarsızlaştırılan bu bölgede en çok kullanılan siyasi unsurlar etnik ve mezhepsel farklılıklardır. Bu farklılıklar savaş gerekçesi olarak servis edilmektedir. Oysa 1920’lerden bu yana kökleşen Atatürk Devrimi insanların etnik ve mezhepsel kimliklerine karşı devletin tarafsız olması gerektiğini öğretmiştir. Laik-Ulus devlet modelinin iç barış için ne kadar önemli olduğu bugün için çok daha iyi anlaşılmaktadır.  

Türkiye’de ise Kobani’de yaşananlar gerekçe gösterilerek insanlarımız öldürülmekte, ulusal değerlerimize saldırılmakta, Türk Bayrakları ve Atatürk heykelleri yakılmakta, okullarımız kundaklanmaktadır. Bir tarafta emperyalizme karşı savaşan devrimci bir lider Mustafa Kemal Atatürk ve öteki tarafta emperyalist projelerde piyon olan terör örgütü mensupları! “Kimin emperyalizmin safında ve kimin emperyalizme karşı olduğu” sorusu bugün yeniden yanıtlanmayı hak etmektedir.

Ülkemizde yaşanan barbarlığı ve bu barbarlığın ortaya çıkmasına olanak verenleri açıkça lanetliyoruz. Okullara, Atatürk heykellerine, Türk Bayrağına, öğrenci yurtlarına ve masum insanlara yapılan saldırıların Ortadoğu’da zulüm gören halka “nasıl bir katkısı olabileceğinin sorgulanması gerektiğini” düşünüyoruz. Yaşadıklarımız “açılım” adı altında Türkiye’nin çok tehlikeli bir kaosa sürüklendiğinin açık bir göstergesi olarak tarihteki yerini almıştır. AKP politikaları Ortadoğu’yu bir savaş çemberine sokarken Türkiye’yi de bir iç savaş sürecinin içine atmıştır.

Kobani’de iki terör örgütü çatışmaktadır. Terör örgütleri emperyalist projelerin taşeronlarıdır. Türk Ulusu, iki terör örgütünden birinin yanında olmak durumunda değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ilgilendiren tek şey bu iki terör örgütünün çatışması sırasında zulüm gören masum Ortadoğu halklarıdır. Bizler terör örgütlerinin değil ezilen, sömürülen, kandırılan ve katledilen Ortadoğu’nun mazlum halklarının yanındayız.

Ortadoğu coğrafyasındaki devletlerin meşru hükümetlerine karşı cephe almaktan derhal vazgeçilmelidir. Komşularımızın toprak bütünlüğü savunulmalıdır. Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması demek Türkiye’nin de toprak bütünlüğünün bozulması demektir. AKP iktidarı saldırgan bir dış politika izlemekten derhal vazgeçmeli ve barışçıl politikalarla akan kanın durmasına hizmet etmelidir.

Tezkere yoluyla yapılmaya çalışılan Mehmetçiğin kanının emperyalist hizmetler için pazarlanmasıdır. Eğitim-İş dün olduğu gibi bugün de tezkereye karşıdır ve karşı olmaya devam edecektir. Açıklamamızı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle bitiriyor ve  “Savaş, zorunlu olmadıkça bir cinayettir” diyoruz.

                      MERKEZ YÖNETİM KURULU