Güncel Sendika Haberleri

25 Eylül, 2010

DİL BİR ULUSUN VARLIĞININ VE BAĞIMSIZLIĞININ SİMGESİDİR!

 

Türkiye Cumhuriyeti'nde uluslaşma sürecini tamamlayan Türk Devriminin ya da Atatürk devrimlerinin en önemli basamaklarından ilki cumhuriyetin kuruluşundan dört yıl sonra yapılan Harf Devrimi, ikincisi de cumhuriyetin kuruluşundan dokuz yıl sonra 26 Eylül 1932’de düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen Dil Devrimidir. Bu nedenle 26 Eylülleri “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz. Bayram coşku demektir, bayram sevinç demektir. Halbuki Türkçe’miz, kültür emperyalizminin etkisiyle yabancı dil özenticilerinin, öykünücülerinin elinde perişan olmuş ve sahipsiz kalmıştır. Dil Bayramı olarak 78.yılını kutladığımız bu günde de bayram sevinci ve coşkusu yerine büyük bir üzüntü yaşamaktayız.

Dil, toplumu ulus yapan, o toplumda yaşayan bireyleri birbirine kaynaştıran  ulusal bir  iletişim aracıdır. Öğretim ve öğrenmenin biricik anahtarı, bilgi aktarmanın ve biriktirmenin sağlayıcısıdır. Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Bir dil başka dillerin karışımından oluşmuşsa, o dilin söz dağarcığı yabancı sözcüklerle yüklüyse, böyle bir dille açık seçik düşünülemez. Bir toplumun düşünce alanında gelişmesi, öncelikle dilinin yetkinliğine, zenginliğine bağlıdır.

Yüce Atatürk : “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” diyerek dilin bir ulus açısından ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır.

Gelişmiş, yetkin ve zengin bir dilden yoksun toplum düşünce alanında yaratıcı olamaz. Bir toplumu değiştirmek, ona yeni bir yaşama düzeni getirmek geniş ölçüde o toplumun diline bağlıdır. Dilin, bir ulusun varlığının ve kültürünün emrinde, iyi bir anlatım aracı olarak kullanılabilmesi; sosyal yapının ortak gelişme koşullarına ayak uydurarak yol alabilmesine ve o sosyal yapının gereksinimlerine yeterince yanıt verebilmesine bağlıdır.

Dil konusunda hem Atatürk’ün hem de Türk Ulusu’nun gösterdiği kararlılık sonraki yıllarda gösterilmemiştir. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren ABD ile başlayan ve AB ülkeleriyle devam eden yabancılaşma, her alanda olduğu gibi dilimiz ve kültürümüz üzerinde de etkili olmuş, hem sözlü ifadelerde, hem yazılı kullanımlarda yabancı özenticiliğini egemen kılmıştır. Ulusal kimliğimizin simgesi olan dilimiz, yabancı dillerin boyunduruğu altına girmiştir. Günümüzün yöneticileri ve aydınları tarafından dilimize gerekli özen gösterilmemektedir.

Yüz yıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de  yayınladığı fermanında: ” Bu günden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” Diyerek Türk diline sahip çıkarken bu gün bizler ne kadar utanılacak durumda olduğumuzun farkında bile değiliz.

Eğitim-İş  Sendikası ve cumhuriyet devrimlerinin savunucusu eğitim işgörenleri olarak tüm ulusumuzu, yöneticilerimizi ve aydınlarımızı dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya, dilimizi özenli kullanmaya, bir an önce de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyor, Dil Bayramınızı kutluyoruz.

Genel Merkez Yönetim Kurulu