Güncel Sendika Haberleri

07 Aralık, 2016

PISA 2015’TE TÜRKİYE 12 YIL ÖNCE ALDIĞI PUANLARIN DA ALTINA DÜŞTÜ

Öğrencilerin uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen en önemli göstergelerden biri olan PISA'nın 2015 sınavında Türkiye 12 yıl önce aldığı puanların da altına düştü. Sıralamada Türkiye, 70 ülke içinde fende 52'inci, matematikte 49'uncu, okumada 50’inci sırada yer aldı.

2003 yılında 434 olan Fen puanı 425'e, 423 olan matematik puanı 420'ye, 441 olan okuma puanı ise 428'e düştü. Türkiye 2006-2015 yıllarında PISA’ya kesintisiz katılan ülkeler arasında puanını en çok düşüren ülke olmaktan kurtulamadı.

PISA sonuçları, eğitim sistemimizin dünyadaki bilimsel ve ekonomik gerçeklere duyarlı bir yapıya sahip olmadığını gösterdiği gibi 4+4+4 gerici eğitim sisteminin yarattığı çöküşü de ortaya koymuştur.

PISA testi açıkça gösteriyor ki Türkiye’de eğitim sisteminin temel sorunlarından biri, öğrencilere günlük hayatta karşılarına çıkabilecek sorunları çözebilmeleri için gerekli bilgi ve becerilerin kazandırılamamasıdır. Temel bir insan hakkı olan eğitimin ana işlevinin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda karar alabilen ve bunları uygulayabilen bireyler yetiştirmek olduğu göz önüne alındığında, eğitim politikalarının bu sorunun çözümüne yoğunlaştırılması gereği daha net ortaya çıkmaktadır.

Türkiye'deki sistem, çocuğun yeteneklerine göre bir yönlendirme değil, çocuğun başarısına göre bir yönlendirme yapmaktadır. Başarı ise çocuğun ve ailenin doğrudan belirleyebileceği bir ölçüt olmaktan çıkmıştır. Çünkü eğitimde açık bir eşitsiz yarış söz konusudur. Doğal olarak hem kademeler arasındaki geçiş ve hem de yönlendirme sınav endeksli olduğu müddetçe adil olması mümkün olmayan bir sistem olarak kalacaktır.

Ülkemiz; öğrenci sayısı, bütçeden eğitime, araştırmaya ayrılan pay, fert başına düşen milli gelir göstergeleri göz önüne alındığında projeye katılan ülkelerin çoğuna göre dezavantajlı durumdadır. OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktayken, MEB’in 2017 bütçesinin milli gelire oranı sadece yüzde 3,54’tür.

Bugün devletin okullarda dağıttığı kitaplar politik amaçlara hizmet eder hale gelmiştir. İçerik yönünden yetersiz, bilimsel olmaktan uzak ve yandaş firmalara hazırlatılan kitaplar, öğrencilere en temel bilgileri bile verebilecek nitelikte değildir.

Milli Eğitim Bakanlığı, “dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırmaya çalışmıştır.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile belirlenen ve evrensel değerler olarak da kabul gören eğitimin bilimsel, çağdaş, ulusal, parasız, tarafsız, eleştirel, objektifliği gibi ilkeleri bir kenara bırakılarak, eğitim belli bir ideolojiye hizmet eder hale getirilmiştir. Akıl, bilim ve sanatın değil, dogma, hurafe ve inançların belirleyeceği bir toplumsal yapının oluşumuna zemin oluşturacak 4+4+4 düzenlemesi, öğrencilerimizin gelişimini, analitik düşüncenin gelişimini engeller duruma gelmiştir.

Eğitim-İş olarak önerilerimizi sıralarsak;

Öğrencilerin, kitap okuma, okuduğunu anlama, anlatma, kavram bilgisi, değerlendirme, ilişkilendirme problem çözebilme, örüntü ve problem çözme becerileri geliştirilmelidir.

İçeriği boşaltılan felsefe dersleri, yeniden evrensel ölçülerle programlanarak, ders saatleri artırılarak dünyada olduğu şekliyle bizde de hem ilk hem de ortaöğretimde zorunlu dersler arasına alınmalıdır.

Sosyoloji, psikoloji, mantık, bilim tarihi ve felsefe tarihi gibi dersler yeniden programlara dahil edilmeli ve ortaöğrenimde öğrencilerimize sunulmalıdır.

Öğrencilerin öğrendikleri bilgileri hayata transfer etmesi sağlanmalıdır.

Öğrencilerin okulu kendilerinin bir parçası olarak görmeleri, okulu sevmeleri, orada daha çok zaman geçirmek istemeleri, arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmalarına gibi olumlu davranışlara sahip olmaları sağlanmalıdır.

Öğrencilerin matematikle ilgili özgüven duygularının ve tutumlarının olumlu yönde geliştirilmesi için matematik öğretmenleri ve ailelere seminerler verilmelidir. Öğrencilerin konularla ilgili önkoşul bilgilerindeki eksikliklerin tamamlanması da matematiğe dönük olumlu tutum geliştirmelerine ve özgüvenlerini artırmaya katkı sağlayacaktır.

Okul türlerini ya da okullararası farklılıkları ortadan kaldırarak tüm okullarda aynı yeterlikte ve kalitede eğitim yapma olanaklarının sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması gereklidir.

Okullar cazibe merkezi haline getirilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

Matematik dersleri, tamamlayıcı dersler ve matematik yarışmaları gibi etkinliklerin tüm okullarda yaygınlaştırılması öğrencilerin daha iyi öğrenmelerine yardımcı olabilir.

Öğretmenin öğrenmedeki rolü dikkate alınarak; öğretmenlerin tutumlarının, iletişim becerilerinin ve öğrenciden beklentilerinin yeniden ele alınması gerekmektedir. Buna bağlı olarak öğretmen yetiştirme modelimiz yeniden gözden geçirilmelidir. Gerek ulusal gerekse yerel hizmet içi eğitimler de bu konular ele alınmalıdır.

Aile eğitimine önem verilmeli, Aile bireylerine toplantı, konferanslar düzenlenmeli ve yaygın eğitim yoluyla aile eğitim paket programları hazırlanıp uygulanmalıdır.

Okulda hiçbir dinin ya da mezhebin kurallarının zorunlu olarak öğrencilere öğretilmediği gibi ders kitaplarında dinsel motiflere yer verilmemesi ve öğretmenlerin de her hangi bir dini inancı öğrencilerine empoze etmemesi gerekmektedir.

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılması, eğitimin eşit, parasız ve kamusal niteliğinin arttırılması ile mümkün olur. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşaklar, değerler eğitimi adı altında verilen din eğitimiyle değil, akıl, bilim ve sanat ortamında verilen eğitim sistemiyle yetiştirilmelidir.

Eğitim-İş olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşakların, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmesi için her türlü dayatmanın karşısında olacağız. 

         MERKEZ YÖNETİM KURULU