Güncel Sendika Haberleri

09 Şubat, 2014

TORBA YASAYI PROTESTO ETTİK!

AKP EĞİTİMDE ÇÖZÜM DEĞİL KAOS ÜRETİYOR

Bugün eğitimde yaşanan başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve birçok plansız uygulamalar sonucunda eğitim sistemimiz çökertilmiştir. AKP’nin 12 yıllık iktidarı süresince Milli Eğitim Bakanları orta ve yüksek öğretime geçişte eleyici, ezbere dayalı, elit bir geçiş sistemini desteklemiş, dershanecilik teşvik edilmiş ve çözüm olarak ortaya atılmıştır. Artık eğitim temel bir insan hakkı ve önemli bir gereksinim olmak niteliğinden çıkarılmış, milli yapısından da uzaklaştırılmıştır. Dün cemaatle kol kola oluşturduğu bu ucube sistemi, şimdi yaşadıkları rant ve iktidar kavgasının hesaplaşma aracı olarak kullanan iktidar, yeni torba yasa ile eğitimdeki kaosu derinleştirecektir. Bu durum eğitimde sebep-sonuç ilişkisini göremeyen AKP iktidarının temel çelişkisini oluşturmaktadır. Eğitim-İş buna sessiz kalmamış ve 7 Şubat günü Bakanlık önünde gerçekleştirdiği kitlesel protesto eylemi ile özelleştirme karşıtı vereceğimiz mücadelenin işaret fişeğini ateşleyerek göstermiştir.

MEB dershanelerin kapatılmasına ilişkin düzenleme yapacakken fırsat bu fırsat diyerek kadrolaşmaya yönelik düzenlemeleri de taslağa sokmuştur. Birçok kanunda değişiklik öngören MEB, henüz iki yıl önce değişen bakanlık kadrolarının tamamını değiştirmeyi hedeflemektedir. Bakan DİNÇER döneminde görevine son verilen otomatik pilotların yerine getirilenleri de beğenmeyen bakan ve başbakan destekli müsteşar, Türkiye Cumhuriyetinin eğitimini değil kendi eğitimini dizayn etmeye çalışmaktadır. Taslağı ana başlıklar altında inceleyecek olursak;

Kadrolaşma:

İşi o kadar ileri götürüyorlar ki yüz binleri bulan okullarımızdaki müdür ve yardımcılarının da tamamını görevden almayı hedefliyorlar.

Daha önce 13 Nisan 2007’de bakan Hüseyin ÇELİK’in hayali olarak yürürlüğe giren ve istediğimi atarım şeklinde düzenlenen yönetmelikle ilgili Eğitim-İş’in kararlı duruşu sonucu yargı duvarına toslayan zihniyet, şimdi de kanunla aynı yolu seçiyor.

Hiçbir bilimsel gerçeğe ya da gerekçeye dayanmayan bir yaklaşımla 4 yılını dolduran okul yöneticilerinin görevine son verip hiçbir objektif kıstas olmadan kendi kadrosunu atamaya yönelik kanun çıkarıyor.

Bununla da yetinmeyen bakanlık, il müdürlerini ve bakanlık teşkilatındaki tüm kadroları da görevden alıyor. Alınan bu kadrolar daha önce olduğu gibi oturdukları yerden maaş alacaklar. Bu şekildeki kadroya verilecek maaşların toplamı her ay milyon TL leri bulacaktır.

Tüm kadro görevden alınıyor fakat bir tek kişi muaf tutuluyor, o da müsteşar Yusuf TEKİN. Daha önce Ömer DİNÇER döneminde yapılan düzenlemede müsteşarlık makamı dahi KHK’da yer alırken bu kanun taslağında yer almıyor. Çünkü sayın müsteşar kendini her şeyin üstünde görmektedir.

Talim ve Terbiye Kurulu:

Bu da yetmezmiş gibi Bakanın başkanı olduğu Talim ve Terbiye Kurulu da dizayn ediliyor.

Eğitim tarihimizle özdeş Talim ve Terbiye Kurulunun içini boşaltan hükümet, şimdi de vesayet olarak tanımladığı kurulun yetkisini daraltıyor ve Müsteşar’ın “onlar benden değil bakandan emir alıyorlar, benden habersiz karar alabiliyorlar” serzenişinin önüne geçilmek isteniyor.

Bu cümleler bize ait değil. Kanunun gerekçesinde var olan cümleler:

Bakın ne diyor kanunun gerekçesinde;

 “Bilindiği üzere bakanlıkların hiyerarşik yapısında en üst amir ve dolayısıyla karar mercii Bakan ve ardından Müsteşardır.

Bir kurulun karar organı olarak öngörülmesi bakanlık organizasyonundan ziyade şirket organizasyonu yapısına uygundur.

Şirketlerde karar organı kurul formunda (genel kurul ve yönetim kurulu olarak) oluşturulurken bakanlıklarda kanunla verilen karar alma yetkileri Bakan, Müsteşar ve yetki devri yoluyla alt hiyerarşik kademeler tarafından kullanılır.

Hal böyle iken, bakanlık hiyerarşisinde Bakana bağlı bir kurulun karar organı olarak tasarlanması, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Müsteşar, Bakandan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisi olup Bakanlık hizmetlerini, Bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, Bakanlığın amaç ve politikaları ile stratejik planına uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, Bakanlık birimlerine gereken emirleri verir, bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar. Müsteşar, bu hizmetlerin yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur." hükmüyle de uyum arz etmemekte, Bakanlıkta iki başlılık, adeta fiilen iki müsteşarlı (idari müsteşar-teknik müsteşar) bir yapı ortaya çıkarmakta, bu ise Bakanlığın işleyişinde muhtelif sorunlar doğurmaktadır. Bu durum ayrıca, Bakanlık görevlerinin icrasında etkinliği ve eşgüdümü ciddi biçimde aksatmakta, karar alma sürecini sekteye uğratmaktadır.

Diğer taraftan, kurulduğu dönem ve kuruluş amacı dikkate alındığında Talim ve Terbiye Kurulu esasen eğitim alanında faaliyet gösteren bir vesayet kurumu niteliğindedir.

İşte bu nedenledir ki eğitim birileri tarafından yeniden dizayn edilmektedir.

Öğretmenliğe Mülakat:

Bir taraftan 300.000’den fazla atama bekleyen öğretmen varken, diğer taraftan dershanelerde çalışan öğretmenleri sınavsız kadroya almayı düzenleyen bakanlık, Öğretmen atamalarından da rahatsızdır. Üniversitelerden verilen diplomaları hiçe sayan bakanlık, öğretmenlerin emek ürünü olan KPSS başarılarını da yok sayarak, kadroya geçişte bir de sözlü sınavı kanunlaştırmak istemektedir.

Böylece eğitimde tüm kadroları değiştiren bakanlık öğretmenlik noktasında da kendi kadrosunu oluşturmaya çalışmaktadır.

Dershanelerin dönüştürülmesi nedeniyle kadroya alınacak dershane öğretmenlerini mülakatla almayı düşünen, işsiz bıraktığı insanları yandaş diye sınıflandırabilen bir zihniyetle karşı karşıya bulunmaktayız.

Dershanelerin Dönüşmesi:

Dershaneleri okula dönüştürmek suretiyle bir taraftan bina yapmaktan, yatırım yapmaktan kaçınacak olan bakanlık diğer taraftan da eğitimi özelleştirmenin hazırlığını yapmaktadır. Eğitimi devlete yük olarak algılayan zihniyet, bu yükten kurtulmanın yolunu bilimselliği hiçe sayarak gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Hiçbir alt yapısı, bahçesi, laboratuarı, spor alanı, olmayan binaları özel okula dönüştürmek suretiyle on binlerce derslik kazanmanın peşinden koşanlar eğitime ihanetle karşı karşıyadırlar.

Bu da yetmezmiş gibi her türlü teşviki de kanuna koyarak okullarımızın dahi özel sektöre tahsisini öngörmektedirler. Kaldı ki, arsa teşvikinin yanı sıra okutulacak öğrencilerin parasını da bütçeden karşılamaya çalışmaktadırlar.

Okullarımıza ödenek göndermeyerek, yöneticileri kaderleri ile baş başa, velilerle karşı karşıya bırakan zihniyet, özel okul teşvikine gelince cömert kesilmektedir. Okullarımızda büro hizmetleri, güvenlik, temizlik, donanım, bakım… gibi harcamalara ödenek ayrılmazken ve çoğu zaman bütçemiz yok denilirken, özel okula karşı bu bonkörlüğün sebebi eğitimin özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve yerelleştirilmesi projesinin sonucudur.

Uzman Öğretmenlik:

Uzman öğretmenlik hakkını yargı kararı sonucu alan öğretmenlerimiz, Danıştay İDDK kararı sonrasında bu haktan mahrum bırakılmakta ve geçmişe dönük ödeme talebinde bulunulmakta iken, sendikamızın uyarıları ve açıklamaları doğrultusunda tedbir alınmasına yönelik bir düzenleme de kanunda vardır. Bu bizim için yeterli değildir. Eğitim İş öğretmenlik mesleğinin uzmanlık mesleği olduğunu her platformda belirtmekte ve apoletleri kabul etmediğimizi, kaldırılmasını, tüm öğretmenlerimize aynı ödeneğin ödenmek suretiyle uygulamanın tarihe gömülmesini talep etmektedir. Adında eğitim olan bakanlığın öğretmenlerin Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi almalarını teşvik etmesi vazgeçilmez beklentimiz olup en azından geçmişte olduğu gibi ek derslerin Yüksek Lisans yapan öğretmenlere %25, Doktora yapan öğretmenlere ise %40 arttırılarak ödenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; dershaneler diye çıkılan yolda, fırsatçılık yapmak suretiyle birçok kanunda değişiklik öngören bakanlığın amacı dershaneleri dönüştürmek değil eğitimi tamamıyla dönüşüme uğratmaktır. Özel sektör teşviklerinin yanına devlet okullarını dibe vurdurmak suretiyle devletin eğitimden el çekmesi, özel sektöre devredilmesi amaçlanmaktadır.

Daha düne kadar el ele kol kola gezdikleri kadroları tasviye etmek suretiyle eğitimi yeniden şekillendirmenin peşinden koşulmaktadır. Eğitim-İş için şu anki kadrolarda görev yapanların önemi yoktur. Eğitim-İş için önemli olan kadro değişimi değil, zihniyet değişimidir. Bunu da mevcut iktidar yapısında görmemiz maalesef mümkün görülmemektedir.

Eğitim İş olarak; tüm milletvekillerini,  kanunun meclisten geçmemesi noktasında duyarlı olmaya ve bir kişinin ya da partinin değil milletin vekili olduklarını ispatlamaya davet ediyoruz.  Ulusumuzun geleceğini belirleyen eğitim gibi önemli bir konuda, böyle bir oldubittiyi kabul etmemiz mümkün değildir. Eğitim planlanmasının toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir konu olması nedeniyle; tüm sendikaların, tüm demokratik kitle örgütlerinin, kısacası tüm Türkiye’nin bu soruna sahip çıkması gerekmektedir. Ayrıca bu sorun, eğitim çalışanlarını doğrudan ilgilendirdiği için; “demokratik, laik, bilimsel,  kamusal ve herkes için ” eğitim hakkını savunan, eğitim işkolunda örgütlü tüm sendikaları birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Eğitim işkolunda örgütlü bir sendika olmanın sorumluluğu gereği, yasa teklifi TBMM Genel Kuruluna geldiği gün, başta üretimden gelen gücümüz olmak üzere, her türlü meşru mücadele araçlarını kullanacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.

MERKEZ YÖNETİM KURULU