8 Mart 1857 yılında New York’ta tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadın düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve gitti. Greve müdahale edilmesi sonucu 129 kadın işçi yanarak öldü. 1910 yılında 2. Enternasyonal Kadın Konferansı’nda, 17 Mart 1970 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan edilmiştir.
Ancak aradan geçen 163 yıla rağmen Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye'deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.
Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2020 Türkiye'sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:
- Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta hatırı sayılır bir rol oynamıştır.
- Son 10 yılda kadına şiddet oranlarında, insanlığın utançtan boynunu bükeceği kadar büyük bir artış yaşanmıştır. Tehdit aldığını, canından endişe duyduğunu devletin kolluk kuvvetlerine bildiren kadınların bile katledilmesi, umursamazlığın acı göstergeleri olmuştur.
- Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Kadın meselesine sadece "türbanlı ve türbansız" kriterleriyle bakan iktidarın gölgesinde, tecavüzlere bile "orada ne işi vardı?" diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. 2020 Türkiye'sinde kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.
- "Kadının yeri evidir" diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.
Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği körükleyecek şekilde dizayn edilmiştir.
- Kadının iş hayatındaki yeri de çağın çok gerisine itilmiştir. Yapılan kapsamlı araştırmalar, Türkiye'de iş hayatındaki kadınlarda orta düzey yönetici olma oranının bile düşüklüğünü gözler önüne sermiştir. Yani iktidarın, gericilerin sözünü dinlemeyerek eve kapanmayan, üretmek isteyen kadını da iş hayatında modern yobazlar beklemektedir. Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye, siyasal katılım, ekonomik eşitlik, eğitim ve sağlık hakkı gibi farklı alanlarda kadın erkek eşitliğinde 153 ülke arasında 130. sırada yer almaktadır. Yani ülkemiz, kadın erkek eşitliğinin kesinlikle olmadığı ülkeler arasında yer almaktadır.
- Kadın-Erkek ayrımcılığının en kesin çözümü olan eğitim de ne yazık ki AKP iktidarında bu problemin kanıksatılma laboratuvarı yapılmıştır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır. TÜİK verilerine göre Türkiye'de kız çocuklarının son 5 yılda yaptığı doğum sayısı, 84 bin 462 iken; son 10 yılda 16-17 yaş grubunda toplam 381 bin 418 kız çocuğu evlenmiştir. Ancak bu rakamlar buz dağının görünen kısmıdır.
Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir. Cinsel eşitlik derslerinin kaldırıldığı sistemde, çocuklar her türlü cinsel çatışmaya din eksenli bakma mecburiyetine itilmektedir.
Bu acı tabloya rağmen kadınların, sadece senede bir gün sokaklara çıkıp yaşadıkları cehennemi duyurmalarının, isyan etmelerinin, taleplerini seslendirmelerinin "devletin güvenliği" gerekçe gösterilerek yasaklanması, "Koskoca bir devletin güvenliği kadınların suskunluğundan mı kaynaklanıyor?" sorusunu akıllara getirmektedir.
Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini rotası kabul eden her yurttaşın görevidir.
Kadına hak ettiği önemi vermeyen hiçbir topluluğun, insanlık tarihinde parmakla gösterilecek başarılara imza atamayacağı unutulmamalıdır.
Üyelerinin yüzde 60'a yakını kadın eğitim emekçilerinden oluşan Eğitim-İş olarak tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyor, bu mücadelede her zaman onlarla omuz omuza olacağımızın altını çiziyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU