Güncel Sendika Haberleri

23 Eylül, 2012

AKP'NİN ADALETİ

Kamuoyunda “Balyoz Davası” olarak bilinen ve baştan sona AKP ve cemaatin yönlendirmesiyle sürdürülen siyasi dava apar-topar sonuçlandırıldı. Halkın adaleti yerine “devlete egemen olanların adaletini” sağlamak için kurulan DGM’nin, isim değiştirmiş hali olan Özel Yetkili Mahkemeler eliyle yapılan yargılama toplum vicdanında derin yararlar açtı. 

Kuşkusuz “darbecilerden hesap sorma” iddiası, uzun yıllardır özlemini duyduğumuz darbe ve darbe hukukuyla samimi bir hesaplaşma arayışının ürünü olsaydı, bu iddia, yanına bizleri de alan müthiş bir toplumsal destek alacaktı. Ancak her zaman ifade ettiğimiz gibi, AKP ve cemaatin darbeyle ve darbecilerle yüzleşmeleri kendileriyle yüzleşmeleriyle eşdeğer bir sonuç yaratacağı için, bu yöndeki iddiaları göz boyamadan öte anlam taşımamaktadır: ABD sermayesinin 12 Eylül darbesini tezgahlayarak Türkiye’yi bölgesel bir piyon haline getirmeyi amaçladığını bilmeyen yok. Bu kirli amacı gerçekleştirmek için, ulusal bağımsızlık duyarlılığının tasfiye edilmesi, yerine uysal ve ilkesiz bir siyasi anlayışın yerleştirilmesi öngörülmüştür. Bu dayatma öncelikle “milli görüş” gömleğini taşıyanlar üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmış, ancak Erbakan’ın milliyetçi refleksiyle karşılaşılınca yanında bulunan “uysal”, “işbirliğine yatkın” siyasi ekiple yola devam edilmiştir. ABD düşünce kuruluşları özel laboratuarlarında oluşturulduğu, bizzat yaratıcıları tarafından itiraf edilen, ilk olarak ABD’nin savaş yanlısı siyasetçilerinin dilinden duyduğumuz “Ilımlı İslam” projesinin artık ne idüğü belli olmuştur. 

AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den bugüne ABD menfaatlerine aykırı tek bir resmi çıkış yapmamış olması, istenenin özetini çarpıcı biçimde gözümüze sokuyor. Yurttaşa, gazeteciye, sanatçıya ağız dolusu hakareti reva gören Başbakan’ın, Irak’ta, Afganistan’da Müslüman kadınların ve erkeklerin ırzına geçip öldürdükten sonra üzerine pisleyen Amerikan siyasetinin karşısında ölüm sessizliği yaşaması, bu gerçeklerin sıradan örneklerindendir. Bugün Türkiye’de, uluslar arası sermayenin Ortadoğu’da işlediği günahın en büyük ortağı haline getirilmiş olmasının altında artık sır olmaktan çıkan bu gerçekler yatmaktadır.  

Hal böyle olunca, AKP’nin kendisini yaratan “darbe aklı” ile hesaplaşma iddiası samimiyetten yoksun bir iddiadır. “Darbe aklı” ürünü Sivas, Maraş, Çorum katliamlarının taşeronluğunu yapan ve sanıkları ile siyasi yol arkadaşlığı yapanlarla; 12 Eylül darbesi sonrasında darbecilerin döktüğü kana övgüler düzen “maneviyat” aşılayıcılarını yakından tanıyoruz biz.  

İşte sözde darbe karşıtı, özünde darbe mamulü anlayışın kirli bir propaganda eşliğinde yönlendirdikleri davanın, darbe ile hesaplaşmak amacıyla açıldığına hiçbir zaman inanmadık.  

Sanıkların kendilerini aklama haklarının dahi yok sayıldığı, sahteliği kanıtlanmış deliler üzerine inşa edilen bir ceza yargılamasının meşruluğunun kamu vicdanına kabul ettirilebilmesi olanaklı değildir.  
Yargılama sürecinde yaşanan hukuksuzlukları anlamlandırabilmek için Wikileaks belgeleri ile gün ışığına çıkan ve ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson’nun 22 Mart 2003’te Washington’a çektiği 7 sayfalık telgrafın içeriğine bakmak yeterli olacaktır.  

Sözün özü, bize göre balyoz suç işledikleri kanıtlanamamış olmalarına rağmen hüküm giyen sanıkların üzerine düşmemiştir; balyoz, adaleti dillerinden düşürmeyen “Ilımlı İslam” savaşçılarının, ahlaki zayıflıklarını saklayan camdan paravanın üzerine düşmüş, ürün ortaya çıkmıştır.     
Tarih bunu böyle yazacak…
                                
MERKEZ YÖNETİM KURULU