Güncel Sendika Haberleri

26 Eylül, 2014

DİLİMİZ BAĞIMSIZLIĞIMIZIN SİMGESİDİR

Ulusal kültürümüzün temel taşı olan Türkçemiz, bizi birbirimize bağlayan, kültürümüzün kök salmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına hizmet eden en önemli varlığımız, geçmişle geleceğimiz arasında en güçlü bağdır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” diyerek dilin bir ulus açısından ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır.

Onun 26 Eylül 1932’de bizzat başkanlık ettiği ve başlangıç gününü her yıl Dil Bayramı olarak kutladığımız I. Türk Dili Kurultayı ile yaşama geçirilen Dil Devrimi; Türkçe'nin, yapısı, söz varlığı ve diğer dillere olan etkisiyle güçlü bir dil haline gelmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Atatürk, dil bağımsızlığını, siyasal ve ulusal bağımsızlığın ayrılmaz bir parçası olarak görmüş, dilimiz ve tarihimiz konusunda özel bir hassasiyet göstermiştir. Dilimizin korunması ve yabancı dillerin etkisinden arındırılması amacıyla da Türk Dil Kurumu'nu kurmuştur. Ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile de malvarlığının büyük bir bölümünü Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na bırakmıştır.

Ancak 12 Eylül’ü izleyen karanlık günlerde dil de din gibi siyasetin aracı haline getirilmiş, Türk Dil Kurumu’na ve Türk Tarih Kurumu’na saldırılar yoğunlaştırılmıştır. Harf ve Dil Devrimleri üstünden asıl hedef hep Atatürk’tü. Atatürk ile toplumun bağının koparılması, Atatürkçü düşüncenin engellenmesi gerekiyordu. Emperyalizmin uşakları, işte bu nedenle Atatürk’ün vasiyetnamesini çiğneyerek bu iki kurumun kapısına kilit vurmuştur. Yarım yüzyıllık özerk kurumlar, Başbakanlık’ta oluşturulan bir devlet dairesine bağlanmıştır. Şimdi yapılması gereken malvarlıklarına, yayınlarına ve gelir kaynaklarına el konan bu iki kurumu devlet dairesi olmaktan çıkarıp, özgür çalışma koşullarına kavuşturabilmektir.

Yazık ki bugün de dilimiz üzerinde aynı oyunlar oynanmakta ve dilimize yönelik saldırılar eğitim üzerinden yoğunlaştırılmaktadır. Bir yandan tüm okullarımız imam hatipleştirilirken okullarımızda Arapça egemen dil durumuna getirilmeye çalışılmakta, anadilde eğitim talebinde bulunanlara göz yumulmaktadır.

MEB Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın, “Öğrenci Merkezli Arapça Öğretimi” başlıklı bildiriyle imam hatiplerde Türkçeyi yasaklaması ve “Türkçe öldü” ifadesini kullanarak öğrencilerin rüyalarında bile Arapça konuştuğunu ileri sürmesi, dil birliğimizin karşı karşıya olduğu tehlikenin en çarpıcı göstergesidir.

Eğitim-İş olarak tüm ulusumuzu, aydınlarımızı dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya, özgün bir düşünce ortamı yaratmak için dilimizi özenli kullanmaya, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyor, Dil Bayramımızı kutluyoruz.

                                    MERKEZ YÖNETİM KURULU