Güncel Sendika Haberleri

01 Şubat, 2017

MEB’İN PERFORMANS PROGRAMINDA KAMUSAL VE BİLİMSEL EĞİTİM YOK SAYILMIŞTIR

MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, “2017 Yılı Performans Programı”nı açıkladı. Program, geçtiğimiz yıllarda eğitimde yaşanan ticarileşme ve özelleştirme uygulamalarının bu hükümet döneminde de hız kesmeden devam edeceğini göstermektedir.

AKP Hükümetleri, eğitimi bir yapboz tahtasına çevirerek bilimsellikten uzak, eğitim bilimleri anlayışından yoksun, siyasi çıkar sağlayan, başarıyı nicelikle eşdeğer tutan, niteliksiz bir yapıya dönüştürmüştür. Her gelen AKP’li bakan bir reformcu eda ile göreve başlayıp bir önceki halefinin tersi uygulamaları yeni reform olarak halka yutturmaya çalışmaktadır. Daha yeni uygulamanın çıktısı ortaya gelmeden başka bir uygulamaya geçilmektedir.

1997-1998 eğitim öğretim yılında MEB bütçesinden yatırımlara yüzde 30 pay ayrılırken, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında bu oran yüzde 17 olmuş, 2017’de ise yüzde 8,5’e gerilemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay AKP iktidarı döneminde sürekli azalma eğilimi göstermiştir. Eğitim yatırımlarına ayrılan pay, AKP’nin gerçek eğitim politikasını ortaya koymaktadır. Son 15 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır. Eğitim bütçesinde uygulanan bu politikalar, velilerin yükünü daha da artırmıştır.

 

EĞİTİM TİCARİ MAL DEĞİL TEMEL BİR İNSAN HAKKIDIR

AKP, 15 yıllık iktidarı döneminde kamu hizmetlerinde, özellikle eğitim alanında piyasa merkezli bir “işletmecilik” anlayışını yerleştirmeye çalışmış, kamusal eğitim alanını daha da daraltırken, özel öğretimin doğrudan desteklenmesi doğrultusunda ciddi adımlar atmıştır. Eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gören AKP, eğitim kurumlarını birer “ticarethane”, öğrenci ve velileri ise “müşteri” durumuna düşürmektedir.

Bu anlayışın devam edeceği programda yer alan, bu yıl özel okul teşvikine 1 milyar 251 milyon 334 bin 800 lira bütçe ayrılması hedefiyle kendini göstermektedir. 337 bin 216 öğrenciye teşvik verilmesi planlanmaktadır.

Yine AKP iktidarının kamusal eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gördüğü şu ifadelerden de anlaşılmaktadır:

“Mevcut devlet ve vakıf üniversitelerinin yanı sıra özel üniversitelerin de kurulması için gerekli düzenlemeleri yapacağız.”

“Eğitimin finansman kaynaklarını çeşitlendirip artıracağız. Bu kapsamda, eğitimin finansmanında özel sektörün payının artırılması yönünde kamu-özel ortaklığı gibi yeni arz ve işletim modellerinin kullanılmasını sağlayacağız.”

Bahsi geçen girişimlerin hepsi eğitimi bir "hak" olmaktan çıkartacak ve seçkinlerin hizmetinde ayrıcalıklı bir yere oturtacak ve yoksul halk çocuklarının toplumsal tabakalaşmasını sabitlemeye hizmet edecektir. Oysa eğitim evrensel bir insan hakkı olması nedeniyle Anayasada da ifadesini bulduğu şekilde "parasız" olmalıdır. Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının parasız eğitim hakkı ihlal edilirken, bir taraftan da üniversitelerin "daha fazla yabancı öğrenci kabul etmelerini" sağlayacak tedbirlerin alınacağının ilan edilmesi, kontenjanların da israf edileceğini göstermektedir.

 

AÇIKÖĞRETİM DAHA DA YAYGINLAŞACAK

Bilindiği üzere 4+4+4 düzenlemesinin ardından, örgün eğitimden koparak açık liseye yönlenen ortaöğretim çağındaki çocukların sayısında büyük bir artış olmuştur. İstatistiklere göre, 2015-2016 eğitim öğretim yılında mesleki açıköğretim lisesi de dahil olmak üzere açıköğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı 1.536.135’tir. Bu sayı bir önceki yıl 1.470.434 iken 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında ise 940 bin 268’di. 4+4+4 düzenlemesinin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı yüzde 63.3 oranında artmıştır. 
Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 338 bin 75 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 874 bin 210 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur. Ortaöğretimde örgün eğitim dışına çıkan öğrenci oranı 2015 yılında yüzde 1.54, 2016 yılında yüzde 5.15 iken 2017 yılında bu oranın yüzde 5.47 olması öngörülmektedir.  

Bu tabloya rağmen, programda açıköğretim okullarındaki aktif öğrenci sayısının yüzde 10 oranında artırılacağının belirtilmesi açık öğretimin daha da yaygınlaştırma ve kurumsallaştırma çabasının devam edeceğini göstermektedir.

 

DEĞERLER EĞİTİMİ ADI ALTINDA OKULLAR CEMAAT VE TARİKATLARIN ÜSSÜ OLMAYA DEVAM EDECEK

Programda yer alan “Toplumsal değerlerimizin daha fazla özümsenmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için değerler eğitiminin eğitim ve öğretim sisteminin bütününde yer alması sağlanacaktır” ifadesi, eğitim bir yandan hızla ticarileştirilip paralı hale getirilirken, “tek din tek mezhep” anlayışına uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırma çabalarının devam edeceğinin göstergesidir. Değerler eğitimi, toplumsal, sosyal hayatı sürdürebilmek için dürüstlük, doğruluk, dayanışma, özgürlük, demokrasi gibi değerler üstünden verilmelidir. Ancak uygulamalar, AKP iktidarının değerler eğitiminden anladığı tek şey din eğitimi olduğunu ortaya koymuştur.  Değerler eğitimi adı altında cemaat, tarikat ve dini yapılanmaların okullara sorunsuz girişi sağlanmakta, kasalarına devlet kesesinden para aktarılmaktadır.

Öte yandan programda, Aladağ’da yaşanan yurt yangını, son zamanlarda artan taciz ve tecavüz olaylarına karşın, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın barınma ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde önlemler alınması konusuna değinilmemiştir. Okullaşmanın yaygınlaştırılmasına katkı sağlayacağı gerekçesiyle, pansiyonlu Kız Anadolu İmam Hatip Liselerinin sayısının arttırılması hedeflenmiştir. Bu yıl yapılacak 50 pansiyonlu kız AİHL için 500 milyon lira maliyet öngörülmektedir.

 

İKİLİ EĞİTİME SON VERME HEDEFİ GERÇEKÇİ DEĞİLDİR

Programda, "... ikili eğitime son verme hedefi" diğer programlarda olduğu gibi tekrar edilmiş, Temel Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda ihtiyaç duyulan derslik yapımı çalışmalarına devam edileceği belirtilmiştir. Ancak bilindiği gibi AKP iktidarında tekli eğitim yapan okullar bile ikili eğitime geçmiş; okul binaları hem içeriden tuğlalarla bölünmüş ve hem de okul bahçeleri küçültülmüş, eğitim sistemi işlevsiz hale getirilmiştir.

 

ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDEKİ TUTARSIZLIKLAR DEVAM EDECEK

Öğretmen yetiştirmedeki tutarsızlıklar, tarihimizin kanayan yaralarından biridir. On yıllar boyunca yeterli öğretmen yetiştiremeyen ülkemiz, şimdi MEB kapısında bekleyen yüz binlerce öğretmene istihdam alanı yaratamamaktadır. Program "Eğitim Fakültelerini yeniden yapılandırarak" nitelikli öğretmen yetiştireceğini ifade etmekte ve ancak "başka fakültelerden sertifika ile öğretmen yetiştirmek" ile ilgili en ufak bir özeleştiri vermemektedir. Üstüne üstlük bunu, öğretmen yetiştiren fakültelerin "... öğrenci kontenjanlarını" ihtiyaca göre belirleyeceğini ifade ederek dile getirmektedir.

MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Semih Aktekin’in, çeşitli alanlarda lisans öğrencileri ve eski mezunlarla birlikte 1 milyon öğretmen adayının atama için beklediğini, yapılacak alımın ise 100 bin civarında olduğunu söyleyerek, öğretmenlere “Başka iş alanlarına yönelin. Her şeyi devletten beklemeyelim” demesi, AKP iktidarının öğretmen yetiştirme ve atama konusunda bir politikasının olmadığını ortaya koyar niteliktedir.

Ayrıca Müsteşar Yusuf Tekin'in,  "Bizim norm tanımlamamıza göre, 2020'li yıllara kadar öğretmen ihtiyacımızın maksimum 100 bin civarında olacağını tahmin ediyoruz" cümlesi bile özelleştirmeye yönelik adımların sesi niteliğindedir.

Bugünkü öğretmen açığı ve her yıl emekli olacak öğretmen sayısı birlikte değerlendirildiğinde 2020’de  bu sayının 100 binin üzerinde olacağı açık iken böyle bir hedef konulması yeni okul açılmaması,  sınıf mevcutlarının düşürülmemesi ile özelleştirmeye yönelik atılacak adımların hızlanacağının işaretidir. 

"Eğitim fakültelerinin müfredatını yenileyeceğiz." tümcesi ise iktidarın kendisini yalanlamasına yeni bir örnek teşkil etmektedir. Devlet ve eğitim politikalarında sürekliliğin ve gelişmenin yerini, yap-boz sisteminin aldığı programda kendini ihbar eder niteliktedir.

 

SONUÇ

AKP açıkça, eğitimde özelleştirme ve ticarileştirmeye devam edeceği konusundaki iddiasını korumakta ve "... değerler eğitiminin eğitim ve öğretim sisteminin bütününde yer alması sağlanacaktır." diyerek de "inanç sömürüsüne" devam edeceğini açıkça beyan etmektedir.  

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılması, eğitimin eşit, parasız ve kamusal niteliğinin arttırılması ile mümkün olur. Eğitim-İş olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşakların, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmesi için her türlü dayatmanın karşısında olacağız. 

MERKEZ YÖNETİM KURULU