Milyonlarca veli ve öğrencinin sonuçlarını heyecanla beklediği 2017 ÖSYS sonuçları, sadece sınava girenler ve ailelerinde değil, tüm Türkiye’de hüsran yaratmıştır.
Ancak bilinmelidir ki bu tablonun asıl sorumlusu, mütemadiyen eğitim sisteminde kalıcı hasarlar veren değişikliklere giden, bu anlamsız değişikliklere öğrencilerin nasıl adapte olacağını düşünme zahmetine girmeyen Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
ÖSYS sonuçları, en başta bakanlığın sınıfta kaldığını göstermektedir ve bu yüzden bakanlığın kırık karnesi olan bu sonuçları tüm detaylarıyla incelemek gerekir.
Sonuçlara detaylı bakıldığında, karşımıza şu veriler çıkmaktadır:
· 2017 ÖSYS verilerine göre; tercih yapma hakkı olan 1 milyon 846 bin 880 adaydan sadece 994 bin 766’sı tercih yapmıştır. Yani tercih yapma oranı yüzde elli gibi korkunç bir rakama gerilemiştir. Tercih yapmayanlar; ülkedeki zengin ve yoksul arasındaki uçurumun derinliği nedeniyle iş hayatına atılmak zorunda kalan gençler ve üniversiteli olmaktan, üniversiteli olduktan sonra iş bulmanın daha kolay olacağından umudunu kesen insanların toplamıdır. Bu karamsar tablo, bizzat iktidarın ve sahibinin sesi olan MEB’in eseridir.
· Tercih yapanlara dair istatistikler de çok şey söylemektedir: Lise son sınıftayken bu yıl sınava giren 960 bin adaydan sadece 208 bini bir lisans programına yerleşebilmiştir. Bu adaylardan 107 bini önlisans, 19 bini de açıköğretim programlarına yerleşirken 625 bin yeni mezun yerleştirilememiş veya tercih yapmamıştır. Sürekli değişen eğitim politikaları, yapboza çevrilen müfredatlar ve paralı eğitim koşulları, 625 bin gencimizi hayallerinden etmiş, en az bir senelerini çalmıştır. Önceki yıllarda mezun olan 632 bin adaydan ise neredeyse sadece yarısı, yani 313 bini bu yıl hayallerine kavuşmuştur. Tahsil hayatına tutunamayan gençlerin oranı, bir anda korkutucu biçimde çoğalmıştır.
“ÜMMETİN UMUDU”NDAN BEŞTE BİR BAŞARI
· Boş kalan kontenjanlar da MEB’in eğitim politikalarının acınası halini gözler önüne sermiştir. Lisans programlarında 50 bin 817, ön lisans programlarında ise 163 bin 613 olmak üzere 214 bin 430 kontenjanın boş kaldığı görülmüştür. Örgün öğretimdeki devlet üniversitelerinin lisans programlarında 26 bin 967, ön lisans programlarında 127 bin 682, vakıf üniversitelerinin lisans programlarında 16 bin 40, ön lisans programlarında 33 bin 185, KKTC'deki üniversitelerin lisans programlarında 6 bin 836, ön lisans programlarında 2 bin 700, yurt dışındaki üniversitelerin lisans programlarında 974, ön lisans programlarında 46 kontenjan boş kalmıştır. Bilinmelidir ki kontenjanlardaki bu boşluk, eğitim sistemimizdeki çağdaş, bilimsel, laik eğitimin boşluğunun yansımasıdır.
· Talep olmamasına ve hatta tepki yağmasına rağmen art arda, yurdun her köşe bucağına açılan ve AKP’nin tüm devlet olanaklarını uğruna heba ettiği İmam Hatip Liseleri de bu sınavda sınıfta kalmıştır. Diğer liselerin kalitesinden çalarak İmam Hatiplere tek öz evlat muamelesi yapan AKP, öz evladının kendi hazırladığı sınavda başarılı olmasını sağlayamamıştır. 222 bin 925 imam hatip lisesi mezunundan sadece 40 bini lisans tercihlerine yerleşebilmiştir. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milletin ve ümmetin umudu” olarak tanıttığı imam hatip liselerinden mezun olan 5 kişiden sadece 1’i üniversiteli olabilmiştir. Bu acınası oran, gençlerin, sorgulama yeteneğinden, neden-sonuç ilişkisi kurma becerisinden, pozitif bilimlerden uzak tutulduğunda ne olduğunun ve olacağının da göstergesidir.
· Daha önce FETÖ’nün sirayet etmesine göz yumularak dokusu bozulan Fen Liseleri de, İmam Hatiplerin gölgesinde bırakılma politikasıyla geriletilmiştir. Bu yılki sonuçlar; fen liselerinde ve Anadolu liselerinde kalitenin ne kadar düştüğünü de gözler önüne sermiştir. Zira istatistiklere göre; Anadolu Lisesi mezunu 396 bin adaydan 138 bini, Fen Lisesi mezunu 22 bin adaydan ise sadece 12 bini bir lisans programına yerleşebilmiştir. Sermayeye ucuz işçi yetiştirmenin havuzu gibi kullanılan meslek liseleri de başarısız olmuş, çağdaş eğitimin olmadığı bir yerde başarının da olamayacağını göstermiştir.
MEB, KAMUOYUNA BİR AÇIKLAMA BORÇLUDUR
Sınav sonuçlarının oluşturduğu bu utanç tablosunun ressamı olan MEB, hayatlarını çaldığı gençlere, onları okutmak için bin bir fedakarlıkta bulunmasına rağmen hayallerinden olan ailelere, en baştan beri bu çağdışı eğitim politikalarının koca bir hüsran yaratacağını vurgulayan biz ilerici eğitimcilere ve ülkesinin eğitim konusunda bu kadar geri gitmesini hak etmeyen tüm yurttaşlara bir açıklama borçludur.
Eğitim-İş olarak; bugüne kadar G-20 zirvesi dahil, kendi alanına girmeyen birçok konuda açıklamalarda bulunan Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a, bu hayati konuda kamuoyunu tatmin edecek bir toplantı düzenlemesi çağrısını yapıyoruz. O toplantıda bizim gibi eğitim alanında faaliyet gösteren demokratik kitle örgütlerinden temsilcilerin sorularını cevaplamaya çağırıyor, “hodri meydan” diyoruz.
Bunu yapmaz ve susmayı tercih ederse bilmelidir ki susmak onaylamaktır. Yapacak bir açıklaması yoksa, oturacak bir koltuğu da olmamalı ve bir kez olsun sağduyulu davranarak istifa etmelidir.
MERKEZ YÖNETİM KURULU