Güncel Sendika Haberleri

23 Ocak, 2020

UĞUR MUMCU`NUN YOKLUĞUNUN AÇTIĞI YARA 27 YIL ÖNCEKİ KADAR SICAKTIR

27 yıl önce bugün, Ankara Karlı Sokak'tan yükselen bir patlama sesi, Türkiye'nin büyük bir aydınından haince koparıldığının habercisi oldu. İlkeli ve cesur gazeteciliğiyle, tam bağımsız Türkiye sevdasıyla, gericiliğin karşısında kalemini hakikat ile bilemesiyle toplumun gönlünde büyük yer tutan Uğur Mumcu, aracına koyulan bir bombayla katledildi.

Mumcu, Susurluk Kazası'ndan çok daha önce mafya-siyaset ilişkilerini yazmış, terör örgütlerinin karanlık bağlantılarına ışık tutmuştur. Tam 30 yıl önce verdiği bir röportajda tarikatların devlet içine yerleştirildiğini ve kaynaklar sunulduğunu belirten Mumcu, "30 yıl sonra bu çocuklar general olacak ve devlete karşı ayaklanacaklar" diyerek 15 Temmuz Hain darbe girişiminin geleceğini adeta onlarca yıl öncede duyurmuştur.

Elbette Uğur Mumcu'nun bu şaşmaz öngörüsü, tahminlerden değil, yaşamı boyunca hakikatleri gizleyen sır perdelerinin arkasına bakmasından kaynaklanmaktadır. Halkın haber alma hakkının vücut bulmuş hali olan Mumcu, "Bilgisi olmayanın fikri olamaz" diyerek yola çıkmış ve yaşamının son anına kadar tüm toplumu bilgilendirmek için gayret etmiştir.

Mumcu suikastının aradan geçen onca yıla rağmen aydınlatılmamış olması, davanın bilerek zaman aşımına itilmesi, cinayeti onun yazacaklarından korkan örgütlü kötülüğün el ele işlediğinin kanıtı olmuştur.

Ne yazıktır ki bugün Türkiye, Mumcu'nun yaşadığı yıllardan çok farklı değildir. Geçmişte Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Muammer Aksoy gibi aydınlarımız derin devlet tarafından gerçekleştirilen cinayetlerle susturulurken günümüzde değişen tek şey, cinayet metodunun yerini hapisle sindirme politikasının almış olmasıdır. Aydınlarımız, gazetecilerimiz hapsedilerek sindirilmeye çalışılmakta, Berkinler ve Ali İsmaillerin katilleri korunmaktadır.

Çağdaş bir ülkede açığa çıkarılmamış tek bir cinayet varsa tüm toplum utanç duyarken, 2020'ye girdiğimiz bu günlerde ülkemizde onlarca karanlık cinayet davası, bile isteye sonuçsuzluğa sürüklenmektedir.

Mumcu'nun yazdığı mafya-siyaset ilişkileri açısından da maalesef değişen çok bir şey yoktur. Türkiye, son birkaç seçimdir AKP'ye oy vermeyenleri tehdit eden mafya babalarının televizyon kanallarında boy gösterebildiği bir ülke haline getirilmiştir. Bu mafya-siyaset ilişkisinin nasıl bir karşılıklı çıkara dayandığını ortaya çıkarmak ise eskisinden daha zorlaşmıştır.

Terör örgütlerinin emperyalist devletler tarafından nasıl beslendiği konusunda da Mumcu'nun yazdıklarından ders çıkarılmamış, hain terör örgütü PKK başta olmak üzere örgütlerle kimi zaman masaya oturulmuş, kimi zaman dış bağlantıları umursanmadan terörle mücadelede zaafiyetler gösterilmiştir. Tam bağımsız bir Türkiye'nin ancak emperyalistlerin maşası olan terör örgütleriyle kapsamlı ve siyasi çıkarları gözetmeden yapılacak bir mücadeleyle yaratılabileceği gerçeği ne yazık ki bugün dahi görmezden gelinmektedir.

Mumcu'nun devlet gücünü elinde tutanların tarikatlarla çıkar ilişkileri kurmasının Türkiye'nin temel harcı olan laikliği bozacağına yönelik uyarıları da dikkate alınmamıştır. Ülkemiz, kanlı 15 Temmuz darbe girişimine rağmen "kandırılmaktan" usanmayan bir yönetimin, hala bürokrasiye tarikatlardan insan devşirdiği günlerden geçmektedir.

Aradan geçen 27 yılda hala eserlerinin elden ele, fikirlerinin kulaktan kulağa geçiyor olması, Mumcu'nun katledilerek bile susturulamadığının ispatı olsa da, bu kara günlerde yokluğu ilk günkü gibi derin hissedilmektedir. Bugün Uğur Mumcu gibi gerçeğin anlatıcılarına ihtiyaç duyuyorsak, hakikati ortaya çıkartmaya uğraşırken yargı sopasıyla sindirilmeye çalışılan gazetecilere sahip çıkmamız şarttır.

Katledilişinin 27. yılında büyük üstat Uğur Mumcu'yu saygı, özlem ve minnetle anıyor, izindeki gazetecilere "İyi ki varsınız. Yanınızdayız" diyoruz.

                       MERKEZ YÖNETİM KURULU