Eğitim-İş olarak bugün Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde, Türkiye genelinde ise Valilikler ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamaları ile gerici müfredatı protesto ettik.
Genel Başkanımız Orhan Yıldırım, MYK üyelerimiz, Düzce Valiliği önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına katıldı.
“Atatürk’ü öğretmeye devam edeceğiz. Gerici müfredata hayır!” pankartıyla ve “Mustafa Kemal’in öğretmenleriyiz”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganlarıyla gerçekleştirilen eyleme, Düzce İl Temsilcilik, Zonguldak Şube ve Karabük İl Temsilcilik Yönetim Kurulu Üyeleri ve çok sayıda üyemiz katıldı.
Yıldırım burada yaptığı açıklamada, "Yeni eğitim öğretim yılına girerken Anayasaya aykırı bu gerici müfredatı yargıya taşıyan tek sendika olarak laik, bilimsel, demokratik, çağdaş, parasız, ulusal eğitim savunuculuğundan zerre geri adim atmayacağımız gibi cumhuriyet eğitimine sahip çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğiz" dedi.
Basın açıklaması metni şöyle:
YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORUNLARLA BAŞLIYOR
ATATÜRK’Ü ANLATMAYA DEVAM EDECEĞİZ GERİCİ MÜFREDATA HAYIR!
2017-2018 eğitim-öğretim yılı 18 Eylül 2017 tarihinde başlayacaktır. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisi bu eğitim öğretim yılına da birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarla ve müfredat değişikliği gibi tamamen ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde girecektir.
Başta derslik açıkları, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, uluslararası sınavlardaki başarısızlıklar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik, hukuksuz bir şekilde görevden alma ve ihraçlar, sürgün uygulamaları gibi sorunlar maalesef bu öğretim yılına da taşınmıştır.
TEPEDEN İNMECİ MÜFREDATI YARGIYA TAŞIDIK
Eğitimin acil çözüm bekleyen sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine MEB yangından mal kaçırırcasına hazırladığı ve bu öğretim yılında uygulamaya koyacağı yeni müfredatla, çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin son parçalarını da yok etmeye çalışmıştır.
İki yıldır süren çalışmalarla meydana getirildiği söylenen müfredat için bu alandaki eğitim-bilim uzmanlarının, üniversitelerin ve demokratik kitle örgütlerinin tümünün değil, yandaş sendikaların ve Bakan Yılmaz’ın ifadesiyle 100 bine yakın öğretmen ve velinin görüşü alınmıştır. Bu 100 bin öğretmen ve velinin kim olduğu sorusu da, en az müfredatın kendisi kadar karanlıktır.
AKP’nin siyasi söylemlerinin yoğun bir şekilde yer bulduğu, her vesileyle 15 Temmuz’un hatırlatıldığı, din ağırlıklı içeriklerin artırıldığı müfredatta; pozitif bilimlerin öğretimi geriletilmiş ve Atatürkçülük kavramı gölgeye itilmeye çalışılmıştır.
İktidarı boyunca müfredatı yapboza çeviren AKP, bu en köklü değişikliğinde de bilimsel değil siyasi hamlelerle bir değişikliğe gitmiş ve çocuklarımızın –dolayısıyla ülkemizin- geleceği ile oynamıştır.
Bugüne kadar her müfredat değişikliğini “sadeleştirme” olarak sunan AKP’nin, şimdiye kadar ki hiçbir değişikliğinde bunu yapmadığı da açıktır.
Çağdaş, bilimsel, laik ve ulusal eğitimin savunucusu Eğitim-İş olarak bu tepeden inmeci, gerici müfredatı yargıya taşıdığımızı, Cumhuriyet’in değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini, bilimin ana konularını çocuklarımıza öğretmeye devam edeceğimizi belirtiyoruz.
SÜPER İMAM HATİPLER GELİYOR
Milli Eğitim Bakanlığı Mayıs ayında, Ortaöğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgelerini yayımlanmıştır.
Burada görülmektedir ki iktidarın tüm okulları imam-hatipleştirme arzusu doğrultusundaki “süper imam-hatiplerin” geliyor oluşudur.
İmam hatip liselerine kendi programlarının yanı sıra fen, sosyal bilimler, yabancı dil, sanat, spor liseleri programlarını da uygulama hakkı verilmiştir.
İmam-hatiplerin cazibesinin arttırılması amacıyla ortaya konan bu uygulama ile imam-hatiplerin diğer okul türleri karşısında apayrı ayrıcalıklı bir konuma gelmesi hedeflenmektedir.
Pek çok yönden sakıncalı olan bu haftalık ders çizelgelerinin iptali için Danıştay nezdinde sendikamızca dava açılmıştır.
YENİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞIMIZ: İSLAMİ VAKIFLAR!
2017-2018 eğitim öğretim yılında MEB’den daha çok, gerici dernek, vakıf ve cemaatlerin okullardaki faaliyetlerine tanık olacağız.
Devlet taşınmazlarının bu yapılara devri, tarikat ve cemaatlere yurt/etüt merkezi açma imkanı tanımasını yargıya taşımış iken MEB, karşımıza Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı ile imzaladığı protokoller ile tekrar yanlış bir adım atmıştır.
MEB’in, modern, çağdaş ve laik eğitim karşıtı, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin ve Devrim Kanunlarının temel ilkelerine aykırı düşünce ve faaliyetleri ile bilinen bu tür vakıflarla işbirliğine gitmesi, ulusal ve laik eğitimin içini boşaltma çabalarının bir örneğidir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetki devri anlamına gelen ve Anayasa’ya aykırı olan bu protokolleri Eğitim-İş yargıya taşımıştır.
TAŞIMALI EĞİTİM DEVAM EDECEK, ÇOCUKLARIMIZ TARİKAT VE CEMAATLERİN YURTLARINA MAHKUM EDİLECEK
4+4+4 düzenlemesi ile birlikte 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren çok sayıda köy okulu kapatılmış ve taşımalı eğitim uygulamaları yaygınlaşmıştır.
2012-2013 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 801 bin 708’di. 2013-2014 eğitim öğretim yılında toplam 23 bin 880 okul, 10 bin 551 merkez okula taşınırken 2016-2017 eğitim öğretim yılında ise 43 bin 466 okul 11 bin 906 merkez okula taşınmaktadır. Taşınan öğrenci sayısı ise 817 bin 799’dur.
Eğitimlerine devam etmek için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu gibi devlete ait yurt olmadığı için cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirilmiştir. Ortaöğretimde kız çocuklarının yüzde 0.9’u, yüksek öğretimde ise yüzde 14’ü devlet yurtlarından faydalanabilmektedir.
Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen, 06/05/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Özel Öğrenci Barınma Hizmetleri Yönetmeliği ile de gerçek ve tüzel kişilere ortaokul düzeyinde yurt açma izni verilmiştir. Bu durum telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracaktır. Ortaokul düzeyinde açılacak yurtlar mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı tarafından işletilmelidir.
Özellikle İlköğretim ve lise çağındaki çocuklarımız devletin bizzat hizmet verdiği yurtlarda barınma ihtiyacını karşılamalı, hiçbir suretle özel teşebbüs, dernek, vakfın faaliyetine izin verilmemelidir. Eğitim-İş olarak özel yurtların kapatılması görüşüyle özel öğrenci barınma hizmetleri yönetmeliğinin iptali için dava açmış bulunmaktayız.
BAĞIŞ ADI ALTINDA KAYIT PARASI ZORLAMASI
Devletin ücretsiz olarak sunmak zorunda olduğu ve bunun için yurttaşlardan vergiler aldığı eğitim hizmeti, yetersiz MEB bütçesi nedeniyle her eğitim-öğretim döneminin başlangıcında ‘kayıt parası’ utancı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her ne kadar Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Öğrenci velileri bağış yapmaya zorlanamaz” şeklinde açıklama yapsa da okullara yeterli ödenek ayrılmaması nedeniyle harcamaların önemli bir kısmı çeşitli kalemler altında velilerden alınmakta, eğitimin yükü veliye yıkılmaktadır. Eğitime yeterli bütçe ayrılmaması sonucu, eğitim kurumları birer “ticarethaneye”, okul müdürleri “tüccara”, öğrenci velisi ise "müşteri" durumuna düşürülmektedir.
ÖĞRETMEN AÇIĞI ARTTI, MEB İLANLA ÜCRETLİ ÖĞRETMEN ARIYOR
15 Temmuz öncesinde 120 bin civarında olan MEB’deki öğretmen açığı, 15 Temmuz darbesinden sonra ilan edilen OHAL ve KHK’lerle açığa almalar ve ihraçlar sonucunda iki katına çıkmıştır.
Kadrolu öğretmen atamasından vazgeçerek “doğrudan torpil” anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getiren Bakanlık, bu eğitim-öğretim yılında öğretmen açığını ücretli öğretmenlik ile kapatmaya çalışmaktadır.
Okulların açılmasına az bir zaman kala hemen her ilde ilçe milli eğitim müdürlükleri internet sayfasından öğretmen açığını kapatmak için ücretli öğretmen aradıklarına ilişkin duyurular yayımlamaktadır.
Yaklaşık 450 bin ataması yapılmayan öğretmen varken ücretli öğretmenlik gibi geçici çözümlerle okullardaki öğretmen açığının kapatılması mümkün değildir.
MUHALİF ÖĞRETMENLERE SÜRGÜN
OHAL’in suç aletleri gibi işleyen KHK’larla mesleğinden yargılanmadan haksız yere ihraç edilen birçok eğitimcinin sınıflarına tekrar kavuşması için verdiğimiz mücadele sürerken, karşımıza bu kez sürgün uygulaması çıkarılmıştır.
Bu sürgün uygulamasına gerekçe olarak ise 10 Ekim 2015’te Ankara Garı Katliamı’nın ardından öğretmenlerin iş bırakma eylemi yapması gösterilmiştir.
MEB’e çağrımız: hükümetin eğitim alanındaki özel yetkili savcısı gibi davranmayı bırakıp bir eğitim bakanlığı olduğunu hatırlamasıdır. Sürgün kararlarını iptal ederek, bu utançtan önce kendisini kurtarmasıdır.
SONUÇ
Çocuklarımızın öğrenmeye değil, sınavlara koşullandırıldığı, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın sınır tanımadığı, okullardan bilim ve sanatın kapı dışarı edildiği, dini referans alan uygulamaların arttığı bir eğitim sistemiyle sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi mümkün değildir.
Biz Atatürk’ün öğretmenleri olarak tüm maddi ve manevi sorunlarımızı öğrencilerimize yansıtmadan parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalmış tüm eğitim çalışanlarının yanında olmaya devam edeceğiz. Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur, yolumuz Cumhuriyet yoludur ve bu yoldan asla dönmeyiz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU