8 Mart 1857 yılında New York’ta tekstil sektöründe çalışan 40 bin dokuma işçisi kadın düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve gitti. Greve müdahale edilmesi sonucu 129 kadın işçi yanarak öldü. 1910 yılında 2. Enternasyonal Kadın Konferansı’nda, 17 Mart 1970 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan edilmiştir.
O günden beri tüm dünyada, 8 Mart Emekçi Kadınların sömürüye, baskıya ve eşitsizliğe karşı öfkelerini haykırdığı mücadele günü olarak anılmaktadır.
Ancak aradan geçen 167 yıla rağmen Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye'deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.
AKP iktidarı boyunca, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerileme yaşanmıştır. İstanbul Sözleşmesi'nden imzayı geri çekmek, kadın cinayetlerine karşı etkin mücadele yürütmemek, nafaka ve velayet haklarını erkek lehine düzenlemek, aile içi şiddeti önleyici politikalarda yetersiz kalmak ve laik eğitime saldırmak gibi birçok adım, bu gerilemenin göstergesidir.
Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2024 Türkiye'sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:
- Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta büyük bir rol oynamıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, aradan geçen 22 yılda katledilen kadın sayısı 8 bine dayanmıştır. Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 38’dir.
- Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Tecavüzlere bile "orada ne işi vardı?" diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. Kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.
-Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.
- "Kadının yeri evidir" diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.
-Kadınlar sadece aile içinde değil iş yerinde de sömürüye, adaletsizliğe ve ölümlere kurban gitmektedir. 2013-2023 yılları arasında en az 1379 kadın emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.
Türkiye’de de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor. TÜİK’e göre, geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) erkeklerde yüzde 18, kadınlarda ise yüzde 30,8 olarak gerçekleşmiştir.
Kadınlar iş hayatında da sürekli ayrımcılığa maruz kalmış, aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar erkeklerden daha az gelir elde etmiştir.
Kısacası AKP iktidarında kadınlar çalışma hayatında daha fazla sömürülmüş, daha fazla baskıya maruz kalmıştır.
Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği besleyecek şekilde dizayn edilmiştir.
- AKP'nin eğitim politikası da cinsiyet eşitliği ilkelerine aykırıdır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır.
Türkiye'de hala birçok kız çocuğu erken yaşta evlendirilmektedir. Bu durum, kız çocuklarının eğitimden mahrum kalmasına ve sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir.
Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini benimsemiş her yurttaşın görevidir.
Bu nedenle taleplerimiz:
-İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun etkin bir biçimde uygulanması,
-Kadın cinayetlerine karşı etkin mücadele
-Nafaka ve velayet haklarında kadınların korunması
-Aile içi şiddeti önleyici politikaların güçlendirilmesi
-Laik eğitime ve bilimsel müfredata sahip çıkılması
-Kadınların işgücüne katılımını teşvik edecek politikalar
-Kadınların bedenleri üzerinde kontrol kurmaya yönelik tüm girişimlerin reddedilmesi
-Kız çocuklarının okullaşma oranını artıracak önlemler alınması
Biz inanıyoruz ki gerçek bir demokrasi, kadın erkek eşitliği sağlanmadan gerçekleşemez. Kadınların hayatın her alanında ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, her türlü şiddetin ortadan kalktığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve çocuk istismarının olmadığı bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz!
Yeryüzüne barışı, çağdaşlığı, inceliği ve sayısız güzelliği kadınların getireceğine inanıyoruz, yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
MERKEZ YÖNETİM KURULU