BDP milletvekili Altan TAN’ın, 29.02.2012 tarihinde meclis kürsüsünde yapmış olduğu konuşma, Türkiye’de son on yıldır süren rejim değişikliğinin yüksek sesle dillendirildiği önemli bir kilometre taşı olarak tarihe geçecektir. Altan TAN, yalnızca bir milletvekili değil, aynı zamanda tipik bir tarih çarptırıcısıdır: Yeni ve uyduruk tarihçiliğin simyacılarından biridir!
Özellikle AKP tarafından da dillendirilen ve tek partili dönemi hedef alarak yöneltilen suçlamaların en başat varsayımı, zamanın rejimini bir “dikta” rejimi olarak mahkum etmeye çalışmaktır. Oysa “dikta nedir, bir dikta rejiminde neler gerçekleşir, dikta rejimleriyle diğer rejimleri ayıran uygulamalar nelerdir” gibi sorular hiç sorulmamakta ve delilsiz tezler ileri sürmek moda haline gelmektedir.
Bugün ise Kemalist Devrime karşı yürütülen ideolojik suikastın figürü, “İskilipli Atıf Hoca” olarak karşımıza çıkmaktadır. İskilipli Atıf, “mazlum ve mağdur bir Müslüman” olarak tarif edilmektedir: O, “Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan sadece biridir.” denilmektedir.
Bilindiği gibi İskilipli Atıf, 19 Şubat 1919 tarihinde yani Mütareke döneminde İstanbul’da kurulan “Teali-i İslam Cemiyeti”nin başkanıdır. Teali-i İslam Cemiyeti, İstanbul Hükümeti’ni destekleyen, Damat Ferit’in liderliğinde kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası kabinelerinin yanında yer alan ve bağımsızlık mücadelesi veren liderleri suçlayan bir cemiyettir. Açıkça Osmanlıcı ve hilafetçidir. Sevr Antlaşması’nın korunmasına ve uygulanmasına taraftır; bu görüşün karşısındakileri ağır bir dille mahkum eden bir anlayışı dillendirmiştir. Tarihi hırpalama niyetindekilerin iddiasının tersine, açıkça gerici ve işbirlikçidir. Cemiyetin başkanı olarak İskilipli Atıf hakkında 1926 yılında İstiklal Mahkemesince hakkında idam kararı verilmiştir.
Doğal olarak Türkiye’de Kemalizme Diktatörlük diyenlerin diktatörlükten anladıkları “gericilere, işbirlikçilere ve işgalcilere karşı verilen” mücadeledir. Zira kimsenin aklına “cephede emperyalizmin kurşunlarına yurtseverler siper olurken bu mazlum ve mağdur İskilipli Atıf Hoca’nın neyle meşgul olduğunu” sormak gelmemektedir.
Gerçek şu ki, tarihte hiçbir diktatörlük okullarda “demokrasi dersi” okutmamıştır. Tam tersine Kemalist Devrim demokrasi dersleri vermiş, çok partili rejim denemeleri yapmış, meclisine bağımsız milletvekilleri alarak iktidarın denetlenmesi için kendisine muhalefet edilmesine zemin hazırlamış, Köy Enstitüleri gibi eşitlikçi ve özgürlükçü bireyler yetiştiren okullar açmış ve halkına kul olmayı değil, yurttaş olmayı öğretmiştir. Gericilerin bugün dahi burnundan solumasına neden olan ve daha 20 Ocak 1920’de Teşkilat-ı Esasiye kanunun birinci maddesine “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazmıştır!
Altan TAN’ın konuşmasında dikkati çeken bir başka nokta İngiliz emperyalizminde bir tutsak olarak yaşamaya duyduğu özlemdir. Bu her gerici anlayışta karşımıza çıkan bir bilinçaltı kusmasıdır. Cumhuriyet yerine İngiliz işgalinde yaşamak istediğini televizyonlardan dile getiren düşüncelere daha önce de tanık olmuştuk. Ancak ilk defa bu talep Meclis kürsüsünden haykırılmış olmaktadır. Düşünce kodları emperyalizmin döşediği yazılımlarla dolu olan bu anlayış, Türkiye’deki Ulus Devleti, Osmanlıcı bir anlayışla köleleştirmenin en belirgin ve yetkin ifadesidir: Bu anlayış bir Maymuncuktur, bağımsız bir vatanın kilitlerini açan ve emperyalizme peşkeş çeken bir maymuncuk!
Kemalist Devrim’e bu çemkirircesine gerçekleşen sataşmaların nedeni bellidir; Cumhuriyet halkın sırtından geçinen din tacirlerinin oyununu bozmuş ve gerçek yüzlerini ortaya sermiştir. Öç alma ve kindarlık çağrılarının yapıldığı günümüz Türkiye’si, Mustafa Kemal’in ışığının karanlık zihinlerde açtığı oyukların acısının göstergesinden başka bir şey değildir.
Türkiye’de yeni anayasa tartışmalarının tam ortasında bu ve benzeri ifadeleri bundan sonra daha sık duyabiliriz. Cumhuriyeti ve Kemalist Devrimi karalama üzerine inşa edilen yeni anayasa tartışmalarının doğal iki bileşeni AKP iktidarıyla BDP olarak sivrilmektedir: Kullandıkları dil, gerçekleştirdikleri saldırılar, yazdıkları reçeteler ve ileri sürdükleri tarihsel tezler örtüşmektedir.
Eğitim-İş bu sürece direnecektir. Kurulduğu günden bu yana emperyalizme-gericiliğe-ırkçılığa ve bölücülüğe direnişin kalesi olan sendikamız, bundan sonra da direniş kültürünü geliştirecek yaygınlaştıracaktır. Cumhuriyeti ve Devrimimizi gericilerin ve işbirlikçilerin çarpık hezeyanlarıyla dolu tarih anlayışlarına terk etmeyeceğimizi tüm ulusumuza ilan ederiz.
Saygılarımızla…
Merkez Yönetim Kurulu