Güncel Sendika Haberleri

15 Haziran, 2023

EĞİTİMDE YARATILAN KARANLIK TABLOYA KARŞI HAREKETE GEÇİYORUZ!

“Daha kötü ne olabilir ki?” sorusuna her yeni eğitim-öğretim döneminde “bu kadar da olmaz” dedirten iktidar, 2022-2023 eğitim öğretim yılında da bu geleneğini bozmamış, eğitimde geçen yılları dahi mumla aratan bir dönemi ülkeye yaşatmıştır.

Sonuna geldiğimiz bu eğitim döneminde gericileştirme ve niteliksizleştirme politikaları dozunu artırmış, bu kuşatmaya bir de ekonomik krizin eğitime yansıması eklenmiştir.

2022-2023 eğitim-öğretim yılının hasar kaydını sadece başlıklar halinde tutacak olursak:

  • Eğitim sisteminde giderek derinleşen okul/derslik ihtiyacı giderilmediği için büyükşehirlerde bile mevcudu 50-60’ı bulan kalabalık sınıflar, bir okul binasında birkaç okul dolusu öğrenciyi vardiyalı biçimde okutma rezilliği, taşımalı ve ikili eğitim garabetleri sürmüştür.
  • Her açıdan mantıksız olan kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle öğrenciler yine sabahın kör karanlığında uyanıp okula gitmek zorunda kalmış, uyku mahmurluğuyla geçen ilk dersler eğitimdeki öğrenme kaybını biraz daha büyütmüştür.
  • Ulaşım, barınma ve beslenme Anayasal bir hak olan eğitimin ayrılmaz parçaları olduğu halde öğrencilerimizin bu temel ihtiyaçları yine karşılanmamış; ailesi zengin öğrenci ile yoksul öğrenci arasındaki makas bir kademe daha açılmıştır. Adeta bilerek çözülmeyen barınma krizini yine tarikatlar fırsata çevirmiş ve çaresiz öğrencileri adeta kapışmıştır. Üniversite öğrencilerinin ancak yüzde 18’ini karşılayabilecek seviyede bırakılan KYK yurtları, ekonomik krizle birlikte özel yurtların fiyatlarının daha da fahiş hale gelmesiyle bu eğitim döneminin en can yakan konularından birisi olmuştur. Beslenme sorunu nedeniyle çocuklarımızın büyük bir çoğunluğunda başlangıç niteliğinde obezite görülmeye, kansızlık şikayetleri artmaya başlamıştır. Tepe taklak giden ekonomi ve sosyal devlet ilkelerinin eğitimde görmezden gelinmesi nedeniyle çocuklarımız musluklardan su içmekte, kantinden bir tost dahi almakta zorlanmaktadır. Uyuyamayan, beslenemeyen, dikkatini verimli şekilde derse vereceği öğrenci sayısına sahip sınıflarda eğitim göremeyen çocuklarımız; eğitimin kıymetini görmezden gelen yöneticiler nedeniyle bu eğitim döneminde yine yaşlarından büyük zorluklarla mücadele etmiştir.
  • Onca skandala rağmen dernek/vakıf maskesi takmış tarikatlar MEB protokolleri aracılığıyla eğitimde cirit atmaya devam etmiştir. Eğitimdeki bu gericileştirme hamleleri 28 Mayıs seçimleri biter bitmez hızlandırılmış, İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere birçok ilimizde devlet okullarına pedagoji eğitimi almamış din görevlisi gönderilmesi bunun en somut örneği olmuştur. Seçimden hemen sonra İstanbul’da Bilal Erdoğan’ın başında olduğu TÜGVA’ya 238 okulun tahsis edilmesi, eğitimde çokbaşlılığın artacağının da net sinyallerini vermiştir.
  • Uzun süre ülkenin ekonomiyle beraber en yakıcı gündem maddesi olan seçimler, eğitimde de maskelerin bir kez daha düşmesini sağlamıştır. Devlet okullarına asılan parti bayrakları, ziyaret adı altında yapılan siyasi etkinlikler, vekil seçildiği halde istifa etmeyen ve Bakanlığın faaliyetlerini şahsının ve partisinin propagandası için kullanan bir Milli Eğitim Bakanı, yasalara göre tarafsız olmaları gerektiği halde iktidar lehine propaganda yapan okul yöneticileri derken; eğitimin iktidar eliyle nasıl siyasileştiği en somut haliyle gözler önüne serilmiştir.
  • Mesleki eğitimi, öğrencileri sermayeye çocuk işçi olarak sunmak zanneden anlayış nedeniyle meslek okulları ihalelere girer, eğitim vermek yerine öğrencisini de öğretmenini de seri üretime mecbur bırakır hale gelmiştir. Birçok meslek okulunun merdiven altı üretim yerlerinden tek farkı girişindeki okul tabelasıdır.
  • Akademi yine baskılarla şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bilimsel ve özerk şekilde faaliyet göstermesi gereken üniversitelerde siyasi baskı artmış, antidemokratik yöntemlerle rektörler atanmış; üniversitelerin uluslararası alanda saygınlığı ve başarı oranı daha da düşürülmüştür.
  • 6 Şubat ve sonrasındaki zincirleme depremlerde 50 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, ağır hasar gören 11 ilde eğitime bir an önce dönülebilmesi için gerekli adımlar atılmamıştır. Burası için derhal yeterli sayıda atama ve görevlendirme yapmak yerine “gönüllülük” adı altında öğretmenlerin vicdanına yaslanan MEB, hem öğrencilerin eğitim hakkını gasp etmiş, hem eğitim emekçilerinin iyi niyetini suistimal etmiştir. Buradaki öğrencilerimiz ile yurdun diğer illerindeki öğrenciler arasındaki eğitim açığını kapatmak için hala bir adım atılmamış olması ayrıca bu eğitim öğretim döneminin başlıca utanç unsurlarından biri olmuştur.
  • Bu eğitim öğretim yılı, hem mesleki itibarının uğradığı saldırılar hem de alım gücündeki erime nedeniyle eğitim emekçisi için de karanlık bir dönem olmuştur. Mesleğe hakaret niteliğindeki Öğretmenlik Meslek Kanunu halihazırda sözleşmeli, ücretli, kadrolu adı altında kategorize edilerek sömürülen öğretmenleri bir kez daha haksız sıfatlarla ayrıştırmıştır. Ayrıca YÖK’ün aldığı kararla, eğitim fakültelerinin dışında da farklı alanlarda öğrenim gören öğrencilerin pedagojik formasyon eğitimini “seçmeli ders” olarak almasının önü açılmış; bu yolla hem eğitimcilik sıradanlaştırılmaya çalışılmış hem de ataması yapılmayan öğretmenlere bir haksızlık daha yapılmıştır. Anayasal bir hak olan güvenceli istihdamın katli olan ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik ayıbı sürdürülmüş, ekonomik kriz nedeniyle ücretli öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun aldığı ücretler açlık sınırının çok altında kalmıştır. Eğitim emekçilerinin aldığı ücretler, giderek artan hayat pahalılığı nedeniyle ay sonunu getirmeyi dahi mümkün kılmayan bir orana düşmüştür. Eğitim emekçileri geçinemez, nefes alamaz, kendilerini işlerine adayamaz hale gelmiştir.

Sadece bir eğitim öğretim yılının kısa özeti niteliğinde olan bu yukarıdaki tablo için söylenebilecek tek bir şey vardır: Bu böyle gidemez!

Dünyada Başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim ve eğitim emekçisi bu kadar değersizleştirilemez!

Eğitim-İş olarak bu arsız kuşatmaya “dur” demek için harekete geçtik.

  • Yoksulluk sınırının altında olan maaşlarımızın enflasyon karşısında sürekli erimesini protesto etmek için,
  • Mesleki itibarımıza yapılan saldırılara ve haklarımızı gasp etme girişimlerine karşı çıkmak için,
  • Eğitim sistemimizin üzerine çöken gerici ve piyasacı karanlığa dikkat çekmek için,
  • Çocuklarımızın eşit ve nitelikli eğitim hakkının gasp edilmesine karşı durmak için,
  • Eğitim dışı kurumların, dernek maskesi takmış tarikatların sistematik olarak eğitime dahil edilme girişimlerine boyun eğmeyeceğimizi göstermek için,

14 Haziran’da “UYARIYORUZ” sloganıyla eylemliliğimizi başlattık.

Hem işyerlerimizde hem tüm Türkiye’de alanlarda, hem sosyal medyada, yani her mecrada eğitimdeki bu ağır tabloyu deşifre ettik; bu tabloyu yaratanları uyardık.

Eğitimin memleketin en birincil meselesi olduğunu hatırlatıyor, uyarılarımız dikkate alınmaz ve eğitime dair sorunları çözümü için adım atılmazsa eylemliliğimizin artarak devam edeceğini ilan ediyor, tüm yurttaşlarımızı da destek vermeye davet ediyoruz!

Hakkımız olan insanca çalışma koşulları ve insanlık onuruna yaraşır ücretler için; öğrencilerimizin hakkı olan laik, bilimsel, kamusal ve adil bir eğitim sistemi için; mesleki onurumuz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu mücadele aydınlanma mücadelesidir! Bu mücadele gelecek mücadelesidir! Bu mücadele hepimizin mücadelesidir!

MERKEZ YÖNETİM KURULU