Güncel Sendika Haberleri

25 Haziran, 2025

MEB, ÇOCUK İŞÇİ BULMA KURUMU OLARAK GÖRÜLEMEZ!

AKP iktidarının eğitim sistemini laiklikten ve kamusallıktan uzaklaştırarak dinselleştirme ve piyasalaştırma ekseninde dönüştürdüğü artık inkar edilemez bir gerçektir. Türkiye’de çocukların eğitim hakkı, göz göre göre ellerinden alınmakta; onların geleceği, gerici ideolojiler ve sermayenin kar hırsı arasında parçalanmaktadır. Son dönemde kamuoyuna yansıyan eğitim modelleri ve ardı ardına gelen açıklamalar, tek bir hedefe yönelmiş organize bir saldırıyı gözler önüne sermektedir: Zorunlu eğitimi budamak, çocukları daha erken yaşta sanayiye sürmek ve eğitim hakkını sermayeye peşkeş çekmek!

Önce Milli Eğitim Bakanlığı, Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve İstanbul Medeniyet Enstitüsü gibi gerici ve piyasacı odakların hazırladığı çalıştay raporlarıyla 12 yıllık zorunlu eğitimi tartışmaya açmış; “3+1”, “2+2” ve “yaş temelli” eğitim modelleri kamuoyunun önüne konmuştur. Bu sözde modeller, “Okumasınlar, evlensinler, çalışsınlar” anlayışının kurumsallaşmasına hizmet etmektedir.

Söz konusu modeller, özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesimlerden gelen öğrencilerin eğitim sisteminden hızla kopmasına ve erken yaşta iş gücü piyasasına itilmesine yol açacaktır. “Diplomasını alsın, işine baksın” yaklaşımı; bilimsel eğitim ve eşitlik ilkelerinin altını oymakta, eğitim hakkını imtiyazlı bir kesimin tekelinde ayrıcalığa dönüştürmektedir.

Tam da bu dönüşüm süreci içerisinde MÜSİAD Genel Başkanı Burhan Özdemir’in yaptığı açıklama, aslında perdenin arkasındaki niyeti net şekilde ortaya koymuştur. Özdemir, “Her çocuk aynı akademik başarıyı gösteremez”, “12 yıllık kesintisiz eğitim ülkeye fayda sağlamıyor” ve “Gençler iş gücüne daha erken katılmalı” şeklindeki sözleriyle çocuk işçiliğini açıkça teşvik etmiş, sermayenin en karanlık taleplerini dillendirmiştir. Bu açıklama, Türkiye’nin dört bir yanındaki yoksul çocukların eğitimden koparılması, atölyelere ve fabrikalara mahkum edilmesi için adeta bir talimat niteliğindedir.

Peki soruyoruz, Sayın Özdemir, siz eğitim sisteminin niteliğine dair bu fütursuz açıklamaları hangi sıfatla yapıyorsunuz? Siz ne bir eğitimci, ne bir pedagog, ne de kamu yararı güden bir bilim insanısınız. Siz, “tornacı, teknisyen bulamıyoruz” diyerek çocuklarımızı atölyelere hapsedecek bir ucuz iş gücü rezervi olarak gören bir patronun ötesine geçemezsiniz! Sermaye çevrelerinin “ara eleman” krizi bahanesiyle, milyonlarca çocuğun hayallerini sömürü düzeninize kurban etmesine asla izin vermeyeceğiz. Türkiye’nin çocukları sizin sanayi çarklarınızda ezilecek dişliler değildir. 

İstihdamın önünde zorunlu eğitimi bir “engel” gibi gösterenlere buradan sesleniyoruz: 17-29 yaş aralığında ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı 1/3’e ulaşmış durumda! Yani her üç gençten biri ne okulda ne de işte! Türkiye, bu oranla ikinci sırada. Eğitimde olmayan ama işi de olmayan milyonlarca genci görmezden gelip, çocuk işçi yaratmaya çalışmak vicdana da bilime de ihanettir. İstihdam sorununu gerçekten çözmek istiyorsanız, önce bu gençler için istihdam politikası üretin. Halka yalan söylemeyi, çözüm adı altında sömürü yaratmayı bırakın!

Bu sistemin tam merkezinde AKP iktidarının sermayeye sunduğu en tehlikeli yapılardan biri olan MESEM uygulamaları yer almaktadır. MESEM’ler aracılığıyla çocuklar işçi gibi çalıştırılmakta; eğitim adı altında üretim bantlarında tüketilmektedir. Kimi zaman iş kazalarıyla, kimi zaman okuldan soğuyarak, kimi zaman da gelecek hayallerinden koparak bu düzenin kurbanı olan binlerce çocuk, iktidarın ve patronların sessizce yürüttüğü bu projeyle eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır.

Bu düzenlemelerle hedeflenen, çağdaş, laik ve bilimsel eğitimi tümüyle tasfiye ederek; yerine dini referanslarla şekillendirilmiş, özel sektöre bağımlı ve ucuz iş gücü üreten bir yapı kurmaktır. Çocuklarımızı hayata hazırlamak değil, kar hırsıyla şekillenmiş fabrikalara “hazır malzeme” yapmak istenmektedir. Bu yaklaşım, özellikle yoksul ve emekçi ailelerin çocuklarını hedef almakta; sınıfsal eşitsizliği kalıcılaştırmaktadır.

Bu modeller sadece çocuk işçiliğini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda kız çocuklarının eğitimden erken yaşta koparılması, çocuk yaşta evliliklerin artması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin daha da derinleşmesi gibi sonuçlar doğuracaktır. Kız çocuklarının eğitimi için yıllardır verilen mücadele, bu modellerle bir kalemde silinmeye çalışılmaktadır.

Eğitim, bireyin özgürleşmesinin, toplumun aydınlanmasının temelidir. Eğitim hakkı, kimsenin pazarlık konusu yapamayacağı kadar kutsaldır. Patronların tornacı, teknisyen ve “ara eleman” ihtiyacını çocukların geleceğini yakarak karşılamak, bu ülkeye ihanettir. 

Eğitim-İş olarak:
-Zorunlu eğitimi parçalamaya yönelik her türlü girişimin karşısında duracağız!
-MESEM düzenini teşhir etmeye, çocuk işçiliğine karşı mücadeleye devam edeceğiz!
-Laik, bilimsel, kamusal ve eşit bir eğitim sistemi için sonuna kadar direneceğiz!
-Karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı umudu büyüteceğiz!

Bu ülkenin çocukları sanayide değil; okul sıralarında, kütüphanelerde, laboratuvarlarda olmalıdır. Onların yeri torna tezgahı değil; hayalleridir!