Ülkemizde, bölgemizde ve dünyada yaşanan son gelişmeler, hem biz Eğitim ve Bilim İşgörenlerini, hem de tüm ulusumuzu tedirgin etmektedir. Demokratik açılım adı altında son süreçte; ülkemizde, ulus/millet, halk, ana dil, ana dilde eğitim hakkı (eğitimin milliyetler temelinde örgütlenmesi), demokratik özerklik, eyalet sistemi ve başkanlık sistemi gibi konular tartışılmaktadır. Bu kavramlar tartışılıp gündemimizi işgal etmekle kalmamış Cumhuriyetimizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eder noktaya getirmiştir.
Türkiye’de ve dünyada belirli bir anlayışın, ısrarla Ulus Devletin sonunun geldiğini öne süren bir bakışı var. Ulus Devlet’e açılan savaş, “demokrasi, azınlıklar, etnik kimlik ve özellikle din” üzerinden yürütülüyor. Ulus Devletin zayıfladığı ve çöktüğü belirtiliyor; bu durum teknolojik gelişmenin ve ekonominin küreselleşmesinin bir sonucu olarak gösteriliyor.
Modernizmin eleştirisi, insanın yaşadığı topluma yabancılaşması, bireyin yalnızlığı, yeni iletişim tekniklerinin egemenliği ve yeniden organize edilen günlük yaşam, emperyalist projeler için felsefi bir temel haline getirilmek isteniyor. Tüm bu karmaşık yapıda fatura doğal olarak Ulus Devlet’e kesiliyor ve devlet yapılanmalarının bu yeni koşullara uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerektiği dayatılıyor. Bu yeniden düzenlemede iki konu öne çıkarılıyor; birincisi din, ikincisi ise etnik kimlik. Türkiye’nin talihsizliği işte burada karşımıza çıkıyor, kavramlardan birincisine sarılmış bir siyasal iktidar ve ikincisine sarılmış bir terör örgütü!
Ulusumuzun bölünmeye karşı koyduğu direnci kırmak isteyen siyasal güçler, amaçlarının ayrı bir devlet kurmak değil, aynı devlet içinde aynı bayrak altında özerkliğin gerçekleşeceğini söyleyerek durumu masumlaştırmaya çalışmaktadırlar. Oysaki etnik temelde bir özerklik istendiğini hiç kimse söylememektedir. Unutulmamalıdır ki aynı süreç yanı başımızda Irak’ta yaşanmıştır. Önce bir hat çizilmiş, ABD emperyalizmi Irak’ın kuzeyine hiçbir gücü sokmamış, ardından özerklik ilan edilmiştir. Bugüne gelindiğinde ise Irak altı parçaya ayrılmıştır.
Eğitim-İş olarak; etnik ve dinsel temelde gerici bir talep olan özerklik ya da ayrılma taleplerine karşı olduğumuz gibi Orta Çağın örgütlenmesi olan milliyetler temelinde örgütlenmelere de karşıyız.
Unutulmamalıdır ki; Türkiye ATATÜRK’ün önderliğinde hem feodaliteye, hem de bununla bağ kuran emperyalizme karşı kurulmuş bir ulus devlettir. ATATÜRK’ün Millet tanımı etnik değil, yurttaşlık temelindedir: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
Yoksulluğun pençesinde kıvranan, eğitim olanaklarından uzak, kaderi ağanın, şeyhin insafına terk edilen bölge insanının içine düşürüldüğü bu çıkmazı yok edebilmek için tek bir adım dahi atmayanlar iyi niyetli olamazlar.
Sorunun bölgesel bir sorun olduğuna, bölge dışında, Kürt kökenli yurttaşımızın “devletle” sorunu olmadığına kuşku yok. Ulusun ayrılmaz bir bileşeni olan Kürt kökenli yurttaşımız, devletin gerçek sahibi olduğunu görmekte, yaşamakta ve bu kapsamda ülkenin bütün artı değerlerini diğer tüm yurttaşlarla eşit olanaklarla paylaşabilmektedir.
Eğitim İş olarak yaşananlar ne ölçüde iç karartıcı olursa olsun, geçmişi acılarla örülü ulusumuzun kendisine kurulan pusuyu etkisiz hale getireceğine inanıyor, bunu biliyoruz. Ulus oyunu mutlak biçimde bozacak, Anadolu coğrafyasında yarattığı bin yıllık kardeşliği, birkaç yıllık ihanet senaryolarına kurban etmeyecektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Merkez Yönetim Kurulu