Güncel Sendika Haberleri

14 Temmuz, 2025

"Proje Okulları Yönetmeliği" ile Eğitimde Eşitsizliğe ve Ayrıştırmaya Hayır!

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, eğitimin kamusal bir hak olduğu ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli biçimde sunulması gerektiği anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki bu anlayış, AKP iktidarı döneminde sistemli bir biçimde tasfiye edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, kamusal eğitim ideali yerle bir edilmiş, Millî Eğitim Bakanlığı anayasal sorumluluğu olan eğitimde eşitliği sağlama görevini açıkça reddeder hâle gelmiştir.

Bu ret, sadece sözde değil; uygulamada da kendisini göstermektedir. Bunun en somut örneklerinden biri de "proje okulları" adı altında sürdürülen politikadır.

2014 yılında KHK ile yasal zemini oluşturulan, 2016 yılında dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 20 ilde 44 okulda başlatılan ve başlangıçta “ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği okullar” şeklinde sunulan bu model, bugün itibariyle 2318 okula ulaşmıştır. Proje okulları adı altında yapılan şey, açıkça eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip edilmesidir.

Bugün ise, 12 Temmuz 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “MEB Proje Okulları Yönetmeliği” ile yıllardır sürdürülen ve eğitim sistemini piyasalaştıran uygulamaların yasal çerçevesi oluşturulmakta; kamusal ve bilimsel eğitim hedef alınmaktadır.

Yönetmelik özünde kamusal eğitimi tasfiye etmeye yönelik ideolojik ve piyasacı bir müdahaledir. Bu düzenleme, nitelikli‑niteliksiz diye ayrıştırarak kamu okullarını sınıfsallaştırmakta, eşitliği yok etmektedir.

Yayımlanan yönetmelikle:
•⁠  ⁠Proje okulları “Özel Program Uygulayan Okullar” ve “Özel Proje Uygulayan Okullar” olarak ikiye ayrılmıştır. Bu sınıflandırma; öğrencileri, velileri ve okulları kategorize eden, toplumsal sınıf farklarını eğitim üzerinden yeniden üreten bir anlayışın ürünüdür.
•⁠  ⁠Özel Program Uygulayan Okullara LGS sınavında %1’lik dilimden öğrenci alınması şartı getirilmiştir. Ayrıca bu okulların öğrenci kontenjanı da 24 kişilik 4 şube ile sınırlandırılmıştır. Bu, Cumhuriyet’in köklü liselerinin bilinçli olarak daraltılması ve uzun vadede ortadan kaldırılmasıdır.
•⁠  ⁠Bu okullara yatılı öğrenci alınması esas hale getirilmiştir. Öğrencilerin ailelerinden ve sosyal çevrelerinden koparılması; onları eleştirel düşünceden uzak, biat eden bireyler olarak yetiştirme amacını taşımaktadır. Özellikle kız çocuklarının yatılı okullara daha az yönelmesi, eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğine de darbe vurmaktadır.
•⁠  ⁠Okullara vakıfların “hami” olarak atanması kabul edilmiştir. Bu durum, eğitimin devletin asli görevi olmaktan çıkarılıp dini yapılanmalara ve sermaye gruplarına devredilmesi anlamına gelir. Okullar; sermayenin, tarikat ve cemaatlerin değil, halkın ve devletin sorumluluğundadır.
•⁠  ⁠Öğretmenlerin niteliğini sorgulayan bir anlayışla, görev yapan eğitimciler her yıl hizmet içi eğitime ve özel şartlara tabi tutulmuştur. Yabancı dil dersleri için yurtdışı eğitim şartı, sertifika zorunluluğu gibi kriterler getirilerek öğretmenler itibarsızlaştırılmakta ve sistem dışına itilmektedir.
•⁠  ⁠Ölçme, değerlendirme ve organizasyonda ekonomi kavramlarının öne çıkarılması, okulları bir eğitim kurumu olmaktan çıkarıp işletme mantığına teslim etmektedir. Bu durum eğitimin piyasa dinamiklerine terk edilmesi anlamına gelmektedir.

Bu noktada özellikle vurgulamak isteriz:
Proje okulları da dahil olmak üzere tüm devlet okulları kamunun malıdır. Bu okulların giderleri, öğretmen ihtiyacı, donanımı ve tüm faaliyetleri genel bütçeden, yani halkın vergileriyle karşılanır. Hiçbir kamu okulu bir tarikata, cemaate ya da sermaye grubuna devredilemez, hamilik adı altında teslim edilemez.

Devletin, halkın vergileriyle finanse edilen okulları bir vakfa, bir cemaat yapılanmasına ya da bir holdinge teslim etmesi; yalnızca laikliğe değil, Anayasa’ya ve akla da apaçık bir ihanettir. Eğitimde eşitlik, bilimsel düşünce ve kamu yararı ilkeleri yerine; biat kültürünü, itaat zihniyetini ve piyasacı anlayışı egemen kılmak, bu ülkenin çocuklarına yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e hatırlatmakta fayda var:
•⁠  ⁠Kamu okulları sizin özel mülkünüz değildir.
•⁠  ⁠Okullar bu halkındır, çocuklar bu ülkenin geleceğidir.
•⁠  ⁠Eğitimde "hami" aranmaz; bilimsel ilke, kamu yararı ve denetim aranır.

Ancak görüyoruz ki Bakanlık, bu tehlikeli yönetmelikle aslında şunu demektedir:
“Ben bu işi laik, bilimsel ve kamusal anlayışla yönetemem; tarikat gelsin, patron baksın.”

Biz de aylardır uyarıyoruz: Sermayeye işçi, tarikata mürit yetiştirmek istiyorlar diyorduk; şimdi bu fiilen uygulamaya konuluyor.

Bu teslimiyet asla kabul edilemez. Kamu okulları sahipsiz değildir; sahibi halktır!

Eğitim devletin asli görevidir, herhangi bir kurum, kuruluş ya da tarikata, cemaate vs devredilemez.

Eğitim-İş olarak diyoruz ki:
Proje okulları bahanesiyle yapılan bu uygulamalar meşru değildir. Kamusal eğitim halkındır, tarikatlara, cemaatlere, vakıflara ve patronlara devredilemez. Bu anlayışa karşı hem hukuki hem toplumsal mücadelemizi sürdüreceğiz.

Tüm halkımızı, öğretmenlerimizi ve velilerimizi; çocuklarımızın laik, bilimsel, eşit ve çağdaş eğitim hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

"Millî Eğitim Bakanlığı Proje Okulları Yönetmeliği"nin iptali için gerekli hukuki süreci başlatacağız.